30 Eylül 2010 Perşembe

El jorobado de la Morgue (1973) aka Hunchback of the Morgue

Her ülkenin dönemsel ve tarihe geçen korku kralları vardır kanımca.Onlar ya çektikleri filmler ile ya da kamera önünde sergiledikleri şeytani performansla bu tahta otururlar.

İşte İspanya da bu tahtın sahibi olan isim de Paul Nancy'dir.

Bu mevzu bahsi geçen tahtında oyunculuk hakkında olduğunu anımsatayım.Paul Nancy aynı,Vicent Prize,Bela Lugosi,Boris Karloff gibi canlandırdığı karakterler ile korku ikonudur.Yönettiği filmler de cabası.


1973 yılında Beyaz perde de gösterime giren El Jorobado de la Morgue aka Hunchback of the Morgue İspanyol korku sinemasının en değerli filmlerinden biridir.Javier Aguirre tarafından yönetilen filmin senaryosunu da yönetmene aittir.Aynı zamanda Paul Nancy ve Alberto İnsua da senaryonun şekillenmesinde görev almışlardır.

Bir çok tarz da filme imza atmış olan yönetmen çektiği kısa filmler ve korku filmleri ile daha çok ses getirmiştir.

Paul Nancy dışında filmde yer alan dönemin arjantinli vamp kadını Rosanna Yanni ve dönemin İspanya ve latin amerika B-movielerinde yer alan Antonio Pica lezzetli oyunculukları ile seyir kalitesini arttırmaktadır.


Filmin senaryosuna şöyle bir göz attığımız da,

Bir morg çalışanı olan kambur Gotho ağır bir yalnızlık çekmektedir.Aynı zaman da toplumum tarafından dışlanması,kasaba da yaşayanlar tarafından alay edilmesi ve bazen de doktorlar tarafından dayak yemesi onu zalim bir karaktere bürümüştür.Paul Nancy'nin canlandırdığı Gotho karakteri kesinlikle oyuncunun hayat verdiği en masum karakter olduğunu hatırlatmakta fayda var.

İnce bir hastalığa yakalanan İlsa adında ki hasta dışında kimse ile muhatap olmayan Gotho İlsa'nın ölümüyle iyice içe kapanır.

İlsa'nın ölümüne kadar Notre-Dame'ın Kamburu havasında ilerleyen film bundan sonra gelecek sahneler ile muhteşem Poe hikayeleri olan Murders in the Rue Morgue ve Black Cat var-i bir havaya bürünür.

Morg'da bir çok cesedi kesip biçen Gotho İlsa'ya bunu yapamaz ve onu yaşadığı zindana götürür.Tek dileği İlsa'ı hayata geri döndürmek olan Gotho bu süre zarfında bir kaç seri cinayet işler ve polisler tarafından aranmaya başlar.

Photobucket

Bu esna da Gotho hastane de ki araştırmacı doktor olan Tauchner'a olaylardan bahsetmesi ile olaylar farklı bir boyuta girer.Zindan da bulunan İlsa'nın cesedi ise fareler tarafından kemirilmeye başlamıştır bile.

Dr.Tauchner'ın projesi ile ölü diriltmektir.Yanlızca yöntem olarak şimdiye kadar gördüğüm en acayip deli doktor yöntemini kullanır.Bütün organları kazana benzer bir deney kavanozundan biriktirip değişik bir formül ile harmanlar böylece yeniden yaşama döndüreceğini düşünmektedir.Böyle bir tarz bana şahsen H.P Lovecraf'ın Charles Daxter Ward Hikayesini fazlası ile hatırlattı.

Photobucket

Olaylar iyice zinadan çıkar ve süre gelir fakat Gotho'nu hayalleri acı bir şekilde suya düşmektedir.

Kurgusu ve oyunculukları ile 10 numara bir yapım olan El jorobado de la Morgue,kanlı sahneleri ile de gorecu adamı fazlası ile tatmin etmektedir.Film de en çok dikkatimi çeken mevzu ise doktorun yaratığı insanım sı canlıdır.1982'ı yapımı Swamp Thing adında ki Wes Craven imzalı film de ki yaratık kuşkusuz bu filmden esinlenilmiştir.

Killjoy'un da oldukça değer verdiği isimlerden olan Paul Nancy,yer aldığı bu film ile death metalci adama ilham veriyor.Son olarak kesinlikle B klasmanında korku filmlerinin müptalasıysanız mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.




Devamını okuyun...>>

29 Eylül 2010 Çarşamba

Blasphemer (Ita) - Devouring Deception (2010)


Brodequin ve Gorgasm bizim düsturumuzdur. Bu adamların yolundan ölürüzde dönmeyiz diyen İtalyalı isyankar Teknik Brutal Death Metalciler yeni ep'leri ile bomba gibi geri döndü.


Devamını okuyun...>>

Insidious Decrepancy - Texas Tormenting Tokyo 2005 (2007)


Tek kişilik Teksas Death Metal grubu Insidious Decrepancy'nin konser performansıyla baş başayız. Çok yıkıcı ve gaddar bir performans çıkarmış Shawn Whitaker amca. Bizede izleyip kritiğini yapmak düşer tabiki.


Devamını okuyun...>>

parliament - give up the funk






Devamını okuyun...>>

28 Eylül 2010 Salı

Engaged In Mutilating - Population Zero (2009)


Teksaslı Teknik Brutal Death Metalciler iş başında. Sağlam Sick Guttural Vokalli, sağlam melodilere ve sağlam rifflere sahip bir Brutal Death Metal işiyle karşımızdalar.



Devamını okuyun...>>

Danger:Diabolik (1968)


Son dönemin en popüler film tarzlarından biri olan süper kahraman uyarlamalarına taaa vakti zamanında Mario Bava en yer altı ve şeytani hırsız,tetikçi,soyguncu gibi vasıflara sahip olan Diabolik'ı beyaz perdeye yansıtmıştır.

1968 yapımı olan film dönemin furyası olan olan saykodelik yaklaşımı ve ucuz bütçesi ile kanımca gece ve 3'ü 1 arada sinemalarının gözde filmlerinden biriydi.

Mario Bava'nın yönetmen koltuğunda yer aldığı filmde yönetmen asistanı görevinde Lamberto Bava'ı görüyoruz.

Baş rolde Diabolik rolünde Barbarella'dan da bildiğimiz John Phillip Law görüyoruz.Atletik yapısı ve karizması ile canlandırdığı hayali karaktere tam oturmuş.
Diabolik'ın Afrodit'e taş çıkartacak sevgilisi Eva Kant rolünü de dönemin seks sembollerinden olan Marisa Mell canlandırıyor.



Diabolik'ın rakipleri rolünde de büyük sinema adamı Michel Piccoli ve Thunderball (1965) kötü adam olarak yer alan Adolfo Celi yer alıyor.

Filmin konusuna geldiğimizde;

Yer altı dünyasında çıkma olan Diabolik çeşitli soygunlar yapmaktadır.10 milyon dollar gibi rakamlar onun için gayet kolay elde edilebilecek paralardır.Hükümet Diabolik için bütün özel güçleri ve hatta kanunsuzları dahi kullanır ancak banamasın demez.Hatta çaldığı 10 milyon doların içinde Eva ile seviştiği sahnede oldukça uçuk.


İlerleyen günler de Eva'nın doğum gününe denk gelen mücevherler soygunu da akıllara hayret vericidir.Diabolik kendi içinde o kadar sinsi ve güçlüdür ki devlet kasasında ki bütün altınlara bile göz dikip ülkeyi batırabilecek güçe sahiptir.

Siyah Jaguar marka arabası,özel renkli dumanları,sinsi planları,yer altında ki muhteşem
üsttü,her şeyden daha fazla değer verdiği kadını ve acayip silahları ile Diabolik kanımca en klas süper kahramanlar listesinde baş sırayı çekmektedir.


Döneminde Barbarella ve Satanik gibi en görkemli süper kahraman filmlerindendir.


Haribo puanı:Danger!!! Danger!!! Danger !!! DİABOLİK

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.





Devamını okuyun...>>

27 Eylül 2010 Pazartesi

DESECRATION live at OEF 2009





Devamını okuyun...>>

Desecration (UK) Röportajı



Çok uzun zamandan beri beklenen Galli’li sapık old skoolcular sizlerle…

Selamlar Desecration !!

1. Öncelikle röportaj için teşekkürler. Nasıl gidiyor ? Desecration’da haberler neler ?
Ben rica ederim ! İşler iyi gidiyor sağol, bu yıl turlamayı bitirdik sayılır, şuan sıradaki albüm için beste yazmaya devam etmekteyiz.

2. Son albümünüz gene çok harika. Nasıl kayıt ettiniz ?
Alışılagelmiş yoldan ! Davulları alıp gitarları koymadan trigger edeceğiz, sonra da bas ve vokali kaydedeceğiz.

3. Fanların tepkileri nasıl oldu ? Biz bayıldık.
Teşekkürler. Albüm görünüşe göre çok iyi gidiyor. Bildirdiğim için memnunum !

4. Stüdyoya gittiniz mi ? Prodüksiyon çok tuttu mu ? Mümkünse bazı kayıt tekniklerinizi anlatır mısınız ? Kayıt sizin için zor mu yoksa kolay bir işlem süreci mi ?
Evet, İngiltere’de Henley’de Phillia Studios’da Nick Hemingway ile kayıt ettik. Sanırım prodüksiyon birkaç bin pound’u buldu. Kayıdı özellikle zor bulmuyoruz, genellikle çok iyi hazırlanmış oluyoruz !

5. Yakın gelecekte yeni split ya da ep planı var mı ?
Şuan yeni albüm için besteler yazıyoruz, fakat ilkin seneye yola tekrar koyulmadan birkaç parça kaydedip çıkacak EP’de kullanacağız gibi.

6. Müziğinizi ve sound’unuzu tarif eder misiniz ?
Biz old skool death metal çalıyoruz, hızlı ve riff tabanlı. Biz çok özeleştirelizdir, bir şeyi bırakmak istemeyiz ama en iyi riffleri ve aranjmanları kayıda geçiririz. Bu yüzden albümlerimiz arasında birkaç yıl farkı vardır.

7. Hangi gruplardan ilham alırsınız ?
Sanırım biz hala grubu başlattığımızda dinlediğimiz gruplardan ve albümlerden ilham almaya devam ediyoruz. Çok fazla eski, yeni ve çeşitli işler dinliyoruz, fakat stilimizi bir türe ya da bir şeye “uymak” için değiştirme niyetinde değiliz, biz sadece en iyi yaptığımızı yapıyoruz !

8. Desecration’ın ilk zamanlarına dönelim. Nasıl başladınız ?
- Ollie: ilk death metal işlerinin ve Slayer’ın cover larını ve kendi parçalarını çalan birkaç adamın arasına katıldım. Ben şuan tek orijinal üyeyim.

9. Debut albümünüz “Gore and Perversion” orijinalde banlanmıştı ve kapaktan ve sözlerden ötürü tüm master teypler yayınlanmadan yok edildi. 1995’de hangi problemlerle karşı karşıyaydınız ? Üstesinden nasıl geldiniz, o süreçten bahseder misiniz ?
Bunların hepsi ben gruba dahil olmadan oldu, fakat esasen albüme el konuldu ve otorite tarafından yok edildi, ve çocuklar içeri alındı. Bundan bir şey çıkmadı, böylece grup beste yazmaya ve albüm yayınlamaya devam etti, ve turlayabildiği kadar ülke turladı. Tek fark grup müstehcenlikle tonunu hafifletti gelecekte benzer bir vakayla karşılaşmaması için.



10. Banlanmış bir albümü olan grup olarak, nasıl hissediyorsunuz ?
Zaman zaman hepimize olan diğer şeyler gibi gerçekten. Kesinlikle bize bazen konuşacak şey veriyor, ve insanların kafasında Desecration isminin kazınmasında yardımcı oluyor. Kötü tanınma gibi bir şey yok..

11. Bu soru Ollie için: Ölü gömücü ve aynı zamanda grupta vokalist olmak heyecan verici olmalı, çok azın bu şansı var, sözlerinden bunu en iyi yönde kullandığını görebiliyoruz. Ölü gömücü olarak sıra dışı olaylarından birini bize bahseder misin ?
Ollie: Çoğu olan şey eski ve aynı şeyler, hergünün gore’u, fakat alışılagelmedik iş tren ve araba kazaları, ya da çifteli intiharları vs.

12. Orijinal debut albümünün kapağı gerçekten gördüğüm en sakat kapaklardan biri. Kim çizmişti ve sen ne düşünüyorsun hakkında ?
- Ollie: Biz de zamanın en sakatı olduğunu düşünmüştük ve biliyorduk, grubun eski üyelerinden biri çizmişti, korkarım ki ismini veremeyeceğim !

13. Favori grubun nedir ? Türkiye’den hiç grup tanıyor musun ?
Çok fazla sayıda favorim var isim verecek gerçekten, fakat tüm zamanların favori gruplarımdan biri muhtemelen Voivod’tur. Death Metal için sanırım Morbid Angel, Vader, Carcass ve Death gelir. Diğer türlerden Jamiroquai, ve The Police tüm zamanların favori gruplarımdan olur. Türkiye’den Cenotaph’ı biliyorum.

14. Sence death metal satanik mi olmak zorunda ?
Hayır. Günün sonunda elde kalan şey müziktir, ve bence artistler, gruplar istedikleri her şey hakkında yazabilirler. Zalim temalar müzik tarzımıza daha çok uyar, fakat bir artist kenidisini limitlemek zorunda olduğunu düşünmüyorum.

15. amerikan ve Avrupa death metal sahnesi hakkında ne düşünüyorsun ?
Avrupa sahnesi İngiltere’den çok daha sağlıklı görünüyor. Avrupa’da çalmaya bayılıyoruz !

16. Desecration’ın her zaman en verimli turlayan gruplardan biri olduğunu biliyorum. Bu durum hiç yeni materyal yazmanıza engel oldu mu ? Türkiye’ye gelmeyi hiç düşündünüz mü ?
Hayır, biz her zaman materyal yazarız, bu durum bazen yavaş ilerler (turladığımızda) fakat yazmaya her zaman vakit vardır ! Türkiye’de çalmak hiç kafalarımızda olmamıştı, fakat bizi görmek isteyen insanlar olursa orada, ve bu durumun olmasına yardım edecek promosyoncular olursa hay hay !
Eylül’ün ortasında Türkiye’ye Gümbet’e tatil yapmaya gidiyorum, yakınlarda metal klüpleri varsa beni haberdar et, haha !

17. Favori filmlerin neler ?
Büyük film fanı değilimdir, ama iyi bir film yeter. Bazı favorilerim Scum, Casino, Goodfellas, Ronin, Leon, the Saw serisi.

18. Ya korku filmleri ?
Ollie benden daha çok korku işlerinde, ve diyor ki: “Yamyam ve Zombi olanlar, artı gerçek yaşam gore filmleri ölümden izler gibi, dehşetcengiz olduklarından !

19. Boş zamanlarında neler yaparsın ?
Başka metal gruplarında çalıyorum (death metal değil), konsere çıkmazken gitar ve bas çalıyor, ve evde kayıt yapıyorum ! Ayrıca dışarı rock klüplerine gitmeyi ve konserlere katılmayı, poker oynamayı ve kız arkadaşımla vakit geçirmekten zevk alırım (ooovvvv!)

20. Türk fanlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı ?
Evet, “metal kalın”, ve organizatörlerinize gidin ve yakın bir yerde Desecration’ı çalarken görmek istediğinizi söyleyin ! ;)

Röportaj, aksi belirtilmedikçe Mic ile yapılmıştır.

Extreme Haribo Culture’ye aittir.

Devamını okuyun...>>

Necrophagia - Blood Freak (live)






Devamını okuyun...>>

26 Eylül 2010 Pazar

Hail Of Bullets - On Divine Winds (2010)



Çeşitli tarihlerde Bolt Thrower, Gorefest, Asphyx, Mortuary,Thanatos, Aggressor gibi gruplarda görev yapmış 5 adam biaraya gelir de HAIL OF BULLETS gibi klas ve başarılı olacağı şüphesiz bir grup kurarlarsa ortaya 2010 gibi bir tarihte böylesin 'old school' bir iş cıkabilirdi.
Bir evvelki 08 çıkışlı …Of Frost and War da klas bir albümdü hele de 'debut' olmasına rağmen beklentinin çok üstünde bir çalışmaydı da bu yeni nete düşen On Divine Winds hakatten başka bir şey olmuş..

Grubun ideal kadrosu:

Martin van Drunen - Vokal
Paul Baayens - Gitar
Stephan Gebedi - Gitar
heo van Eekelen - Bass gitar
Ed Warby - Davul








Metal Blade Records etiketi ile yakında raflarda olacak albümdeki parçalar ise:

1.The Eve Of Battle
2.Operation Z
3.The Mukden Incident
4.Strategy Of Attrition
5.Full Scale War
6.Guadalcanal
7.On Choral Shores
8.Unsung Heroes
9.Tokyo Napalm Holocaust
10.Kamikaze
11.To Bear The Unbearable



Eşgali değişmiş gri upuzun saclarla sahnede coşan seyircisine ekseri 2. dünya savaşı konseptlerini dayayan ve de bunu senelerdir Ashphyx de de yapan kendine özgü sesiyle vokalist Martin dayının zirve performanslarından birine albümde rastlayacaksınız.
Albüm haberini okuduğumda döktüreceğini tahmin etmiştim ama bunu ben bile akıl edemedim, kısacası Martin; Sodom dan sonra şu işleri en güzel işleyen ve içerik yaratan adamın ta kendisi bence.

The Eve Of Battle Holivudun sinema filmlerindeki ost lerden fırlamış gibi duran ama muhteşem bir orkestrasyonu barındıran enfes bir intro.
Ortamı önce gerip sonra cephelerden bir anki ortam ile sonlanan intro yerini Operation Z adlı enfes ölümcül metal eserine bırakıyor.
Öyle çok da ahım şahım armonilerin uçustuğu bir parça olmadığı zaten kadro ve grubu bilenlerin de tahmini ama gayet doyurucu ve de vurucu olduğu çok bariz.
Davulcu Ed boşuna kel kalmadı, ömrünü yedi bitirdi adam Hollanda gibi keyif dolu memlekette kazıyarak, insanların yüzüne bu death metal gerçeğini sille tokat girişerek, ama bu son çıkan HOB albümünde adamın hem davul tonu hem de partisyonları Gorefest teki işleriyle boy ölçüşecek kıvamda bu gece bunu dinlerken bunu bir kez daha anladım..


Gayet eski toprak şarkıları barındıran albümdeki en güzel örneklerden birisi de The Mukden Incident hiç şüphesiz.
Youtube gibi sitelerde abilerin konser performanslarını da izlediğimden kelli diyorum ki bu aslında ağar aksak giden şarkı seyircinin canına okuyacaktır.
Muhteşem ve cok ruhlu gitarlara kulaklarınızla şahit olacaksınız dinlerken, hem kadroyu hem de bu grubu takip ettiğiniz için şanslı hissedeceksiniz.

Bir evvelki albümün kızıl yıldızı Stalin in Kızıl Kurtları ne ise bu albümde de
Strategy Of Attrition odur.
Bu tanım kafi herhalde.
Enfes bir davulla giriyor akabinde giren gitarlar ve vokal altları çok fix ama adamlar işi sağlama almışlar hızar gibi gitarlarla çok güçlü çok da temiz bir kayıt ile şarkıyı icra ederek etkisini birkac yüze katlamışlar.
Kaç gündür sokakda mp3 playerdan da dinledim adımlar hızlanıyor bariz ortama gaz veriyor kandaki adrenalini hatırı sayılır miktarda yükseltiyor.
Bu da konserde ağar tokmak şarkılardan, senelerdir bu ortamların etkili isimleri olmanın verdiği avantajı kullanmışlar, helal olsun ne diyelim..

Yakın zamanda Cnbc E de de dizisi gösterilmiş meşhur 'The Pacific' - 'Guadalcanal' işlerinden dem vuran şarkı da albümdeki en bomba parçalardan.
Girişi filan da muhteşem ama Martin ve kendisine eşlik eden tayfa bu senenin en güzel ölümcül metal şarkılarından birisini bizlere kazandırdı.
Ed ise takır takır speed atmış kimi yerlerde durağan gitse de enfes kondisyonlu partları yaratmış. Çok zekice işler yapıyor adam kendisine özgü bir stili var bu şarkıda da bu stili konuşturmuş.

Azıcık 90 lar Bolt Thrower şarkılarına selam çakan Unsung Heroes albümdeki bir diğer favorim.
Bu da bariz ve net canlı performans şarkısı, bir başka gaz şarkıya bağlayıp Medley gibi bir durumda Nük bombası etkisi yapacaktır.
Hele senkopla karışık giden bir vokal altı var duvarları yumruklatır adama o derece gaz. Hastasıyım böyle basit ama kurnaz ayrıntılarla bezeli alt yapıların;)


İtiraf etmem lazım ismi bile cazip Tokyo Napalm Holocaust adlı parçanın
Kendisi de oldukça bunalım ve leş bir alt yapıya sahip kimi yerlerde hava ne kadar sıcak olursa olsun kanınız donabilir.
Adamın vokal hakatten Japonya da atom bombası yiyip diri diri içten yanmalı motor gibi tutuşanlardan birisinin akrabasındaki hüznü ve isyanı verebiliyor ise böylesi adamlardan tırsmak lazım.
Gümbür gümbür gelen altolarla irkilmek pekala mümkün Ed dayı neler yapmış böyle diyorum sadece, dinlerken..

Böyle iç kapayan fena halde hüzünlü giden albüm ancak To Bear The Unbearable gibi bir şarkı ile akabinde tekrar dinlemek üzere şarkı itibarıyla bitebilirdi.
Ben ki kolay kolay ağar aksak giden şeylere tutulmam, bunu her seferinde bikaç kere dinliyor ve tadına doyamıyorum.
belki yeni gelin kıvamında olduğundandır bunu da bikac ay sonra anlayabileceğiz.
Hob kendinden beklenenin çok üstünde 2 albümle arşivlerdeki yerini aldı dinleyin dinlettirin hakkında konuşurken ve hatta düşünürken bile götünüzü kollayın ileri geri konuşmayın mekanınızı bombalar Kamıkazeler..





Devamını okuyun...>>

25 Eylül 2010 Cumartesi

22 Eylül 2010 Çarşamba

Autopsy-The Tomb Within (2010)



Bir kaç ay önce çıkan Abscess albümünü tam sindirdik derken Chris Reifer acımasızlığını tekrardan göstererek bir de Autopsy cephesinden taarruza geçiyor.Dokuz gün önce yayımlanan yeni Ep The Tomb Within kanımca havanın erken soğumasının başlıca
nedeni.

Kelimelerin yetersiz kaldığı o karanlık anlardan biri kanımca Autopsy.Yıllardır en ızdıraplı ve en kanlı parçalara,bin bir türlü hunharca işkence ve gaddarlıkla beynimize kazıdılar.


2009 da çıkardıkları singel'ın ardından geçen ay gelen toplama albüm ve şimdi de Ep Bol Autopsy'li yılların önümüzde olduğunu gösteriyor.Yıllardır aynı kadro ile devam eden grupta tek değişen mevki bas gitar.En son sahne aldıkları festivaller de bas gitar da Danny Liker'ı görünce bir an voltran görmüş çocuk gibi heyecana kapılmadım değil ama albüm kaydında Abcess ve Von'dan tanığımız Joe Trevisano yer alıyor.

Bunun harici kadro aynı yola devam bilmeyenler ve yeni tanışacak olanlar için tekrar hatırlatalım.

Chris Reifer -davol/vokal
Danny Coralles-gitar
Eric Cutler-gitar
Joe Trevisano-Bas


Geçmişte olduğu gibi Ep raflar da yerini Peaceville etiketi ile yer alıyor.
5 parçanın yer aldığı albüm de ki sıralama ise şu şekil de;

1.The Tomb Within
2.My Corpse Shall Rise
3.Seven Skulls
4.Human Genocide
5.Mutant Village

Basılan ilk 1000 kopyasının yanın da albüm kapağını poster olarak veriyorlar.Kanımca çerçeveletilip duvara asılacak bir albüm kapağı bu.Kime ait olduğuna dair bir bilgiye ulaşamadım ancak Reifert'ın yapmış olma olasılığı yüksek.

Yer alan parçalara geldiğimiz de hepsi birbirinden güzel.

The Tomb Within,tabutu açan parça oluyor.Tempolu başlayan parça nihai karanlık ve haykırışlar içinde devam ediyor.Çok ta şık bir solo kısmı var.

My Corpse Shall Rise,çok gaz bir parça özellikle girişinde ki tam tamlar ve çok old skoll gitarlar ile.Gaddarlıktan hiç taviz vermeyen bir parça kanımca solosu da o en eski death zamanlarını anımsatmıyor değil hani.My Corpse Shall Rise parçası kanımca old skoll death metalin şu son yıllarda ki yükselişini de en güzel özetleyen parçadır.

Seven Skulls,albümün en ölümcül parçası 7 kurukafa.Hiç bıkmadan günlerce dinlenebilirliği var.Parçanın 2.kısmın da gelen gitar rif'i ise adam soğuk terler döktürecek cinsten karabasan gibi.

Human genocide,Autopsy'nin ilk demosunda yer alan parça.Bu Ep'de yeniden çalmışlar.Ben 2 versiyonun da ard arda dinledim bu kadar nizami bu kadar ruhlu olunur.Yıllar Autopsy'den hiç bir şey çalmıyor.Hatta ceset'in kurtlanmasına yola çıkarak dile getirirsek cesetler ne kadar çok kurtlanıp çürüyorsa,Autopsy'de o kadar güçleniyor.


Mutant Village,Ep'nin ne yaz ki son parçası hemde nasıl acı dolu bir parça,öyle bir çalıp okumuşlar ki ilk deva dinleyen adam bu elemanlar Ghoullar ile bir süre vakit geçirmişler ki bunu bu kadar iyi anlatıyorlar der.Ağr tempo da süre gelen parça mezar kadar karanlık.Hele ki 3 dakikaya girişte ki matem havası kabir azabına eş değer.Parçanın kapanışı da tam bir Autopsy klasiği.

İçin de bulunduğumuz yılın sonlamasına az kalırken kanımca kaçırılmaması gereken kayıtların başını çekiyor.

Haribo Puanı:My Corpse Shall Rise

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.





Devamını okuyun...>>

tibia cinayeti




Online oyun yüzünden katledilen 12 yaşındaki çocuk.









Devamını okuyun...>>

20 Eylül 2010 Pazartesi

Doomed-Wicthes






Devamını okuyun...>>

Sabata (1969)



Western filmleri günümüzün düzenine keza her şey kalın hatlı çizgiler ile belirlenmiştir.

Her şeyin raconu sabit,kötü adam kötü,iyi adam iyi gibidir.Öyle çılgınca bir ütopyadır ki Western filmleri çoğu zaman seyirci için hayret ve hayranlık uyandırıcıdır.

Bir döneme fena damgasını vurmuş olan bu furyanın en güzel örneklerinden biri de 1969 yılında beyaz perde'de gösterime giren ''Sabata''dır.İtalyan macera filmlerinin usta isimlerinden olan Gianfranco Parolini'nin ses getiren üçlemesinin başlangıç filmidir.

Ömrü savaş ve western filmlerinde geçen ve kanımca western filmlerinin en ıemektar oyuncusu olan Lee Van Cleef baş rol de Sabata'ı canlandırmakta.Django,no name gibi Sabata'da Western sinemasının en fiyakalı isimlerinden biridir.



Baş karakterler dışında spaghetti western adına yan karakterler daha da önemli olduğu Sabata'da daha da bariz ortaya çıkıyor.İtalyan western sinemasının en cefakar oyuncularından biri olan Ignazio Spalla (Carrincha) ve Aldo Canti(İndio) filmin gidişatına fazlası ile renk katmışlar.

Filmin bir diğer önemli karakteri ise Banjo rolün de gördüğümüz Willam Berger.Kuşkusuz ünlü Antonio Banderas'ın canlandırdığı El Mariachi karakteri de Banjo'dan fazlası ile esinlenilmiş.



Senaryo da İtalyan sinemasının en önemli senaristlerinden Renato İzzo yer almakta.

Mevzu bahis aslında oldukça basit.Aynı konulu pornografi de olduğu gibi Spaghetti western için de aynı olay geçerlidir.Bu filmde de demir yolu geçecek olan meksika sınırında ki kasabaya askerler devlete ait olan 100,000 $ teslim ederler.Bunun haberini alan ortamın toprak sahibi kötü adam vali,şerif ve savcıyı da işin içine katarak bankayı soyarlar.Tabi ki banka soyma sahnesi filmin en eğlenceli anlarından biri
.


Olayda bir gün sonra kasabaya gelen Sabata adında ki gizemli adam Carrincho'nun yardımı ile mevzuyu çözer.Carrincho,Indio ve Banjo'nun da ekibe katılması ile full as gibi kötü adamların tozunu attırırlar.

Burdaki ortaklık grubu biraz da iyi kötü çirkin de ki arkadaşlık grubunu andırmıyor değil hani.



Tabi ki her western filminde olduğu gibi bu filmde de sexy abla ortalığı kasıp kavuruyor.Dönemin erotik yıldızlarında Linda Veras Jane rolün de karşımıza çıkıyor.
Hatta kendisi 1965 4 ağustos çıkışlı Penthouse dergisinin sayfalarını da süslemiştir.

Kanımca Sabata serisinin başlangıç filmi olan Sabata (1969) western üçlemeleri arasında en iyiler listesinin üst sıralarında yer almakta.


Lord magius/Haribo extreme culture aittir.








Devamını okuyun...>>

Poison Idea - Motörhead 1985 (Motörhead cover)





Devamını okuyun...>>

18 Eylül 2010 Cumartesi

15 Eylül 2010 Çarşamba

13 Eylül 2010 Pazartesi

Fukpig - Belief Is The Death Of Intelligence (2010)



D-beat'ın black metal ile karışıp üstüne grindcore'la cila çekilince kimin aklına gelirdi ki bu kadar şık duracağı.

İngiliz Nekro-punklar Mistress ve Frost birleşimi grup olan Fukpig,geride bıraktığımız haziran ayın da yeni albümleri olan Belief Is The Death Of Intelligence yayımladılar.

Anal Nathrakh,Mistress,Frost gruplarının birleşimi olan Fukpig,liriklerinde ekonomik-dengesizlikler,sosyal katliamlar,savaş ve sosyal düzensizliklere en satanik şekilde değinmekte.




3 kişilik grup'ta görev dağılımı ise şu şekilde:

Drunk - Vokal
Misery - Gitar,bas
Migg - Drums,gitar



İlk albümleri olduğu gibi yeni albümleri de Feto Record etiketi ile raflarda yerini aldı.Otuz Bir Dakikalık albüm de 15 parça yer almakta.

1.Die Bastard
2.Britains Got Fucking Aids
3.Necessary Heresies
4.Mind Attack
5.Belief Is the Death Of Intelligence
6.Sadism In The Name Of God
7.Dawn Of The Dumb
8.This Is The News?
9.Greed Machine
10.This Is England
11.Midwinter
12.As The World Screams In Pain
13.One Nation Under One Eye
14.Existential Terror
15.All Of You Are Cunts And I Hope You Fucking Die


Albümün genel yapısını gösteren parça kuşkusuz Greed Machine.This is the News ?,Sadism In The Name Of God,Britains Got Fucking Aids ve As the World Screams in Pain en gaddar parçalar.Çiğ black metal'ın içine kaotik ve hızlı grind gerçekten eşsiz bir iş çıkarmışlar.Bol blastlı ve güçlü riffleri ile ard arda dinletiyor.



Birmingham'lı grup yaşadıkları yerin gruplarının tüm özelliklerini sonuna kadar taşıdıkları ortada.2010 yılının kanımca en güzel albümlerinden biri olan Belief Is The Death Of Intelligence edinilmesi gereken bir kayıt.

Haribo Puanı:NECROPUNKKKKKKKKKKKKKKKK

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.






Devamını okuyun...>>
Related Posts with Thumbnails