İtalyan
sinemasında korku türü diğer ülkelere göre özel bir durum içermektedir. Çocuksu
hayalleri, kan ve gizemle süsleyen senaristler aynı zamanda dönemin
sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel problemlerine değinmektedir. 1960’lardaki
karanlık gotik akımından hemen sonra ‘‘SARI‘‘olarak nitelendirilen Giallo,
fruedyen alt metinleri ve Avrupa Burjuvazi eleştirisiyle tür sineması içinde
spagetti westernler kadar özgün işlerdir.1968 yapımı Death Laid an Egg ise
‘‘Sarı’’lar arasında işlediği konu itibariyle en sıra dışı yapımlardan biri
olarak dikkat çekmektedir.
Başrolleri paylaşan
Ewa Aulin ve Jean-Louis Trintignant’in genellikle ikili halde sıra dışı, kalıp
bozan filmlerde oynamayı tercih etmeleri, bu filmin konu çemberinin paydalarını
destekler nitelikte.
Endüstriyelleşen Gıda Sektörüne SARI bir Bakış Açısı
Bir endüstriyel
tavuk üretimi çiftliğinde gecen filmde, İtalya’daki geleneksel gıda üretim
sistemlerini bile hızlıca etkilemiş, gıda biyo-teknolojisinin gelecek nesilleri
doyuracak tek yol olduğuna inandırmış fabrikasyon gıda firmalarının mevcut
sisteme etkileriyle birlikte ileride yaratacakları komplikasyonlara da
değinilmiş. Ele aldığı konu itibariyle sinemada endüstriyel dönüşümün
işlenişinin gıda ayağında öncü olduğu söylenebilir.
Fabrikanın
ortasındaki büyük laboratuvar, gıdanın form değiştirerek tarımsal ya da
hayvansal kaynaklı değil de kimyasal kaynaklı olmaya başladığının en büyük
göstergesi. Filmde, üretilmeye çalışılan kemikleri küçük, eti bol, kafasız tavukların
onları kurtaracak ‘ekonomik güvenlik’ olduğu algısı hakim.
Ayni dönem içinde
gıda endüstrisine bu kimyasalları sağlayan firmanın, eş zamanlı olarak Vietnam Savaşında
kullanılan, 3 milyondan fazla insani zehirleyen, yarım milyon insani öldüren ve
ileride doğacak olan yarım milyon bebeğin sakat doğmasına neden olacak kimyasal
silahları sağlayan firma oluşu, akıllara üzerinde deney yapılan ve hatta bu
yolda öldürülen tavukların, Vietnam halkının bir tasviri olduğunu getirtiyor.
Tamamen makineleşen
ve insan gücüne gereksinimin kalmadığı fabrikasyon üretim, öfkeli bir işçi
topluluğunun koruma tellerinin ardından çiftliği izlediği sahnelerle anlatılmış.
İşçi topluluğunun gösterildiği bu sahnelere daima fabrikanın tarafından bakıyoruz,
bu da bizi filmde asil merkezîleştirilen sükseli burjuva yaşantısından uzaklaştırmamış
oluyor.
Yumurtadan Çıkan Yeni Dalga etkisinde Bunuelvari bir Burjuvazi Eleştirisi
Sergio Martino
filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz, sert burjuva eleştirisi Death Laid an
Egg’te de Bunuelvari bir biçimde sahnelenmektedir. Özellikle çürümüş eğlence
anlayışları, gündelik hayat zevkleri ve çarpık ikili ilişkileri mizahtan uzak
bir biçimde seyirciye sunulmaktadır. Günümüz Avrupa’sının kurucu sınıfı olarak
nitelendirilen burjuvalar; dönem konjonktürü ele alındığında, ekonomik sefalet
içinde olan dünyada, meta düşkünlüğünün acizliğiyle alaşağı edilmektedir.
Geleneksel
üretimine, toprağının verdiklerine ve alışkın olduğu damak tadına sıkı sıkıyla
bağlı olan İtalyanları, gıdadaki bu endüstriyel dönüşüm hiç şüphesiz ki diğer
Avrupalıları sarsmadığı kadar sarsmıştır, bu da gıda devrimlerinin öncülerinin
neden İtalya’da başladığını destekler niteliktedir.
Tüm bunların
bütünlüğünde Death Laid an Egg, tuhaf kurgusu ve anlattıklarıyla ilerleyen
yıllarda gerçekleşecek olan Slow Food devriminin sinyallerini vermektedir. Günümüzde
bile Amerikan tarzı gıdanın sağlığa zararlarıyla ilgili yeni yeni çalışmalar ve
kampanyalar yapılmasına rağmen, 1968 yılında Death Laid an Egg dönem gıda
algısının çok üstünde ilerici yaklaşımıyla sektör içi kirli gerçekliği İtalyan
usulüyle yüzümüze vurmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder