28 Kasım 2010 Pazar

Funeral Mist - Anathema Maranatha





Devamını okuyun...>>

Six Feet Under - Double Dead Dvd Sahneleri





Devamını okuyun...>>

Motorhead - The World Is Yours (2011)



Ortamlarda nam ı diğer "oldschool adam" olmanın envayi çeşit zorlukları vardır.
Misal, hafızada kalan anılar,olaylar.
Vakti zamanında bir albümü, çıkışının akabinde en erken 5 6 ay sonra o da korsan kasetle şarkı isimlerini dahi bilmeksizin edinebildiğimiz zamanlar akla geliyor bir bugüne bakın ki; albümün resmi çıkış tarihi 2011 iken oturmuş evimizde tam bir haftadır neredeyse kesintisiz MOTORHEAD yeni albümü THE WORLD IS YOURS dinleyebiliyoruz.. Nereeden nereye pek kıymetli okuyucular.

Peki bir de MOTORHEAD in beyni ve rock müziğin en kökündeki muhteşem insan Lemmy i düşünelim, O bugünlere neleri yaşayarak ne badireler atlatarak geldi neleri gördü ne aşamalardan geçti de bugün bize THE WORLD IS YOURS gibi bir albümü armağan etti.
Tüm bu yıllar içinde belli konularda yerinden zerre kımıldamamış milim ödün vermemiş doğru bildiğini yapmış olması da onu böyle hem bizim gözümüzde hem de yeryüzündeki fanlarına göre ilah ediyor elbette.
Velhasılı demem odur ki nesiller boyu her ırk millet ve renkten insanların sevgilerinden ödün vermeden ve hiç eksiltmeden bir adamın yaptığı tüm albümleri hem band makara ve plaklardan hem kaset ve cdlerden bugün ise ufak bir çakmak boyutundaki Mp3 Playerlarından dinlemesi her müzik adamına nasip olmuyor ;)

Albüme gelirsek,yıllar boyu Lemmy gibi bir insana kafa yormuş kulak vermiş her zaman saygılarını sunmuş fanların hiç şaşırmayacağı bir çalışma ile Motörhead in kendine özgü soundu gene var.
Lemmy gene bildiğimiz Lemmy ha keza gitarist Phil de davulcu Mikkey de kendilerinden bekleneni tam da kıvamında vermişler bizlere.

Cameron Webb yapımcılığındaki albüm yakın zamanda EMI etiketi ile raflardaki yerini de alacak elbette. İşte şarkı listesi:

1.Born to Lose
2.I Know How to Die
3.Get Back in Line
4.Devils in My Head
5.Rock 'n' Roll Music
6.Waiting for the Snake
7.Brotherhood of Man
8.Outlaw
9.I Know What You Need
10.Bye Bye Bitch Bye Bye


Yeryüzündeki en istikrarlı grup olmaları yalnızca altyapı ya da sound olarak değil albümlerin çıkış tarihlerindeki düzen de bu istikrara işaret.
Ortalama olarak 2 senede bir albüm yapan grup bunca seneden sonra kolpacıların diline bir tek şarkı adlarındaki benzerlik ile malzeme verebiliyor.
O tipler zaten Motorhead fanı olmayı asla hakketmedikleri için bu oyuncakla başbaşa kalmaları gereken tipler zaten.

Born the Lose, Get Back In Line, Rock N Roll Music albümün pırlanta şarkılarından.
Hepsi de konserlik, Lemmy ve ekibi sahnede yerini alsın saatlerce bu parçalar çalsın o mekandaki fanlardan kimsenin sıkılacağını zannetmem bilakis birasına ya da içtiği şey neyse ona daha bir iştahla sarılacaktır.

Brotherhood Of Man ise hem benim hem de şu an için internet ortamlarındaki yorumlardan anladığımız kadarıyla tüm Lemmy fanları için bu yılın en klas şarkılarından birisi oldu. Sözleri nutuk gibi, genel manasıyla gitarları ve de vokal partları ile beyin kıvrımlarına kendisini kanla kazıyan bir şarkı açıkçası.
Yaş olarak yarım asırın da ötesine gitmiş büyük rock n roll düşünürü mareşal Lemmy biz fanlarına bu parçada aynen şöyle seslenmiş ve nasihatlarde bulunmuş:

Now your time has come a storm of iron in the sky,
War and murder come again, lucky if you die.
No way to rescue destiny, scream and curse in vain,
You will never be remembered, no one knows your name.
When the music changes then all is broken down,
Mighty cities laid to ruin, burning to the ground.
Murder is become the law; you cannot make a stand,
Chaos rules the world now mortal, brotherhood of man..
You cannot hide the truth from me I know what’s in your heart,
Greed and jealousy each equal, all your days now dark.
Mighty mountains fall in dust the world falls into hell,
Faith in lying prophets, no one to lift the spell.
Monsters rule your world are you too scared to understand?
You shall be forever judged and you shall surely hang,
We live and scrape in misery; we die by our own hand,
And still we murder our own children, brotherhood of man.
Blood on all our hands we cannot hope to wash them clean,
History is mystery do you know what it means?
Slaughter, kill and fighting still and murdered where we stand,
Our legacy is lunacy, brotherhood of man.
We are worse than animals, we hunger for the kill.
We put our faith in maniacs the triumph of the will,
We kill for money, wealth and lust, for this we should be damned.
We are disease upon the world, brotherhood of man.


I Know What You Need ise albümdeki skor şarkılarından.
Mareşal Lemmy en azından fanların özel zamanlarında da onlara eşlik edip ritm tutturabilecekleri bir parçayı da eksik etmeyerek aslında nasıl bir altın yüreğe sahip olduğunu da bizlere gösteriyor ve O bunu son bikaç albümde muhteşem yapıyor:)

Bye Bye Bitch Bye Bye ise insanı sırf isminden ve sözlerinden bile meraka düşüren bir çalışma olmuş.
Kendisi cok zevkli cok klas bir şarkı ama kimdir bu sürtük? sorusunu da akla sokuyor.
Her kimse bir Motorhead albümüne malzeme olmayı hakketmiş deyip fazla da kurcalamamak lazım hadiseyi, O na şirgh koşulmaz:p
Hatun kişi olduğunu düşündüğüm kişi için şöyle buyurmuş yüce Lemmy:

You don’t know me baby but I know you so well,
Tried to make a fool of me, tried to ring my bell.
Sneaking round behind my back didn’t make me cry,
But I’m gonna have my sweet revenge; pay back all your lies.
Gonna make a fool of you, watch out.
Make your life a misery; make you shut your mouth.
Gonna tell a tale on you, make your blue eyes cry,
And then you know we’re truly through, bye bye bitch, bye bye.
You know all the reasons and I know all their names,
Trying to keep secrets babe aint your strongest game.
Running round this city, running outta tales,
I’m gonna make you sorry honey, I’m gonna make you wail.
Gonna be a sad day for you soon.
Make your life a mockery, twist you out of tune.
Gonna do some work on you and only you know why,
And then it’s time to say ‘so long’, bye bye bitch, bye bye.
You don’t know a goddamm thing about the real world,
Here’s a short sharp lesson, and I mean every word.
You tell me that you love me but I’m just some other fool,
So bite the bullet, eat your words, I’ll teach you the rules.
Gonna make a fool of you, watch out.
Make your life a misery; make you shut your mouth.
Gonna tell a tale on you, make your blue eyes cry,
Then you know it’s adios, bye bye bitch, bye bye.

Pratik olsun diye grubun web sitesinin adresi burada,
http://www.imotorhead.com/






Devamını okuyun...>>

27 Kasım 2010 Cumartesi

Dis-organ-ized'dan Yeni Split



Hollandalı underground NetLabel Dis-organ-ized'dan Hydropneumothorax ve Surgical Infection adlı iki Grind/punk grubuna yaptığı''2 Acts of Gross Medical Malpractice'' split'ı yayımladı.

Grupların myspace adreslerine ve albümün linki aşağıda yer almakta.

http://www.myspace.com/surgicalinfection

http://www.myspace.com/hydropneumothorax



link

Devamını okuyun...>>

Tell-Tall (Kısa Film)





Devamını okuyun...>>

26 Kasım 2010 Cuma

House of Whipcord (1974)



Kadınlar hapishanede(Women in Prison)başlıklı filmler nedense her daim fazla eğlenceli gelmiştir bana.Jesus Franco'nun bu tarzdaki yapımları liste başı olsa da 1974 yılında düşük bütçenin ingiliz lideri Pete Walker kendine has tarzı ile kadınlar hapishanede furyasına muhteşem bir yapıt eklemiş.

Yönetmenliğinde zirve yakalayacağı Frightmare,House of Mortal Sin ve Schizo gibi filmleri çekmesinde basamak görevi gören House of Whipcord,sadizm akımının en güzel vurgulandığı filmlerden biri.Senaryoyu yazan David McGillivray sanırım filmden önce Sade kitaplarını gözden geçirmiş.Filmin yapımcılığı da Walker'ın firması olan Heritage üstlenmiş.

Baş rolde yer alan Ann Michelle seksapelliğiyle seyir zevkini arttırırken,Barbara Markham ve Patrick Barr gibi usta oyunculara da oyunculuğu ile gayet iyi ayak uydurmuş olduğunu görüyoruz.


Oldukça karanlık ve atmosferik olan film pek fazla kanlı sahne yer almasa da güzel işkence sahnelerine sahip.Tam bir ingiliz tarzında işlenen film aynı zaman da hammer yapım dışında ki ingiliz düşük bütçe filmlerinde yol vermiş olduğu kesin.


19 yaşında bir fransız modellin başından geçenleri anlatan hikaye özetle şu şekilde,

Arkadaşlarını ziyaret etmek için ingiltere'ye gelen Julia genç bir foto-modeldir.Bir Fotoğraf sergisinde tanıştığı Mark E. Desade (Ağır Worship isim)ile yakınlaşmaya başladıktan sonra tüm olanlar olur.Bir iki yemekten sonra yanına tanışmasını teklif eden Mark'ın cazibesine kapılan Julia eşyalarını toplayıp Mark'ın peşine takılır.


Evinin Şehir dışında olduğunu Söyleyen Mark'la birlikte bir köyün dışındaki eski bir kaleye giderler.İçeride onu 2 gestapo çavuşu kılıklı kadın karşılar.Sorgusuz sualsiz hükümü kesilen genç kızı başta başına geleceklerin farkına varamazken,hapishanede yaşadıklarının ardından köşeye sıkışır.....

Gerçek manada karanlık çekimlere sahip olan film kanımca yönetmenin ona para vermeyelim şimdi böle çekelim daha klas olur demesi ile zindan karanlık bir hal almış ve böyle bir senaryoya sahip olunca da tam oturmuş.Carpathian Forest'ın da ilham alarak parça yazdığı bu film kesinlikle görülmeye değer.



Lord magius/Haribo extreme culture aittir.

Devamını okuyun...>>

Seni hiç unutmadık BEST




5 yıl önce bugün kaybetti dünya onu.O adı gibi en iyisiydi.

Pele good,Maradona Better,George BEST



Devamını okuyun...>>

Ekşi Beşiktaş: Bugun Var Yarin Yok!

Zurnanin zirt dedigi yer burasi iste... Donelim arkamiza bakalim...


Fatih Terim 1. yildaki sampiyonlugu gecelim, orasi bizim derdimizin buyuk oldugu yer. Dort sampiyonluga giderken kendi sahasinda Fener'den dort yedigi mactan sonra kovulsaydi kim ne derdi? Kovulmadi. Yeri saglamlastikca saglamlasti, tartismasiz kulubun lideri oldu. Chelsea'dan benim de son gunlerini yasayan Ali Sami Yen'de mevcut oldugum o macta 5 yedi. Yine kovulmadi. Gitti UEFA kupasi'ni aldi.

Gordon Milne 3 sene ust uste ligi ikinci bitirdi. Metin'i mi kesmedi takimdan? Her mac herkes Metin'i isterken o onemsemedi, iyi yapti kotu yapti bilinmez ama arkasinda duran bir yonetim vardi, gucluydu. Bugun vardi, yarin da vardi. Geldi uc sene ust uste sampiyon yapti bu takimi. Dorduncu senesini konusmayalim. Yine Ali Sami Yen'de yine mevcutlar icinde ben de varken o 1-1 biten macta kacirdi sampiyonlugu. O donemde 2 yabanci hakkimiz oldugunu unutmayalim...

Cok sevgili Lucescu! Geldi ne oldu? O efsanelesen, Galatasaraylilarin hala dovundugu kadroyla sampiyonlugu kaybetti. Kimisi Emre Okan ikilisini hala suclar bunun icin. Ama Lucescu da guclu tutuldu, takimi bastan yaratti, gitti yine Avrupa'da yukarilara oynadi. Olmadik adamlarla... Kovsalar kovamazlar miydi yani Mustafa Denizli'ye gecilen Lucescu'yu? Kovmadilar.

Mustafa Denizli!!! Besiktas'a geldi, cok mu iyi gitti her sey devre arasina kadar? Devre oldugunda kim Besiktas sampiyon olacak diyordu ondan baska? Sabredildi, kredi verildi, guclu olmasi saglandi ve sampiyon yapti Besiktas'i.

Bakin ozellikle farkli periyodlar, farkli hocalar veriyorum. Schuster basarili olur olmaz bilemem. Ama biz de kendimizi kaptirip "Bugun var yarin yok" demeye baslarsak zaten gerizekali bir organizasyona sahip futbolumuzda nereye gidebilecegiz? Sercan Yildirim 10 Milyon Euro. 10 Milyon Euro. Versen alabilir misin? Bence hala alamama ihtimalin var. Turk futbolu budur. Sercan Yildirim gelecek vaad eden 100 futbolcu arasindaymis, Ertugrul Saglam gelecek vaad eden hocaymis, Ismail gelecek vaad eden 100 topcudanmis birakin bu isleri.

Sismis piyasa degeriyle Turkiye'de futbolun iki tane secenegi var bugun. Ya yerli oyuncularin boyunduruguni kiracak ya da yerli oyuncularin boyundurugunu kiracak.

Sen Ibrahim Toraman'a muhtac misin degil misin? Muhtacsin... Nihat Kahveci'ye muhtac misin degil misin? Muhtacsin... Peki Ibrahim Toraman sana muhtac mi? Yarin Galatasaray almaz mi Toraman'i? Zan, Serdar'i almadi mi? Ne oldu peki? Arkadas bu adamlarin zaten hali hazirda mevcut uc kurusluk futbol yetenegi ne zaman ortaya cikiyor? Sana muhtac oldugunda. Bu topcularin hepsinin tek motivasyon kaynagi varolma savasi. Hele 3-5 sene dunyaligini yaptiysa kalmiyor, bitiyor. Maalesef futbolcun bu. Kalite bu kadar. Bunu duzeltebilir misin? Evet ama duzeltmemeyi secip ahmaklik ediyorsun. Yabanci siniri, kapali ekonomi bunu kurtarir zannediyorsun. Kurtarmaz. Bilakis batirir. Yahu dunya almis yurumus, butun ekonomiler dunyaya acilmis, globallesmis, sen hala yabanci siniri pesindesin... Dun aksam rezil olduk iste, rezil olduk. Memleketimiz dunyaya en buyuk futbol sahnesinde boyle tanitiliyor. Fener gidiyor bir ceyrek final oynuyor ertesinde 2 puan aliyor. Besiktas 8 yiyor, Bursa bes macta 15, sifir puan ofsayttan bir gol. Galatasaray elemeleri bile gecemiyor senelerdir. Sorsan sahadaki takima 50 Milyon Euro isterler dun aksam. Kapali ekonomi budur iste. Sen bugunun dunyasinda araba ithal etmezsen, vergileri %80'e cikarirsan Sahin'e 20 sene biner, Albea'ya binince ne guzel araba dersin. Eger rekabetci olmak istiyorsan rekabeti once iceride yaratmak zorundasin...

Carelerden biri ne peki? Hoca. Senin hocan bu "ben oldum" adamlari "bittin sen" diyerek cope atarsa hadi bakalim dusuk performans gostersinler de goreyim. Serdar da Gokhan da gitmeden Besiktas'ta hala futbol oynuyorlardi. Oynatma Nobre'yi on mac bakalim kac paraya gidecek Galatasaray'a? Ama sen diyorsun ki hoca icin "BUGUN VAR YARIN YOK" e sen de bunu dersen, ben de bunu dersem o zaman sen taraftar olarak bu kulube iki kazik caktinsa bu topcu onbes kazik cakiyor. Bunu gormemek mumkun mu? Biz bilmiyor muyuz Turkiye'de 5 mac kaybedince hocalarin asildigini, kovalandigini?

Besiktas kirk kere yapti, bir kere tutturdu. Bu takim sezon ortasinda hoca degistiremez. Olmaz. Bu bir cozum degil, bilakis cozumsuzluktur. Sen gidip hocayi koydugun 20 sezonda 1 kere sampiyon olmussun. Hepsi enkaza donusmus. Bunu gormuyor muyuz? Sonra hoca kulubede oturuyor, basina saygi gostermiyor, ligimizi demode buluyor... Bunu soyleyen bes bininci kisi olarak tekrar edeyim. Senin sampiyonun, ustelik baya baya ligi uzun suredir domine eden sampiyonun dun aksam 6 tane yedi Valencia'dan. Degismez nasilsa deyip, iki tik degisim gordugumuz seyi de cope mi atacagiz?

Yuki the Zorba/Ekşi Beşiktaş'a aittir.

Devamını okuyun...>>

25 Kasım 2010 Perşembe

Ingrid Pitt R.I.P



60'lar ve 70'lerin en seksi korku sineması oyuncularından biriydi.Kanımca dikkatleri üzerine çektiği film olan Clint Eastwood ile oynadığı Where Eagles Dare'nın ardından,İngiliz Hammer yapımcılık ile The Vampire Lovers ve The Countess Dracula ile oyunculuğunun zirvesine ulaşmıştı.

Bu iki vampir filmi ile gösterdiği performansla kadın vampirler arasında en seksi vampir tahtına yerleşmiş oldu.


Seksi vücuduyle oyunculuğunu kusursuzca birleştiren Ingrid,hiç kuşkusuz Christopher Lee'nın başrol de yer aldığı The Wicker Man'de yaptığı seksi dans unutulmazlar arasında.

Hammer Glamour:The Women of Hammer adlı kitap'ta da cesur pozları ile kamera karşına geçen kanımca en güzel hammer kadınları arasında.


Oynadığı korku filmleri ile izleyenlere en şevhetli kabusları yaşatan Ingrid Pitt saatler önce hayata gözlerini yumsada en güzel vampir olarak sonsuza kadar karanlık geceler de yaşacak.





Devamını okuyun...>>

23 Kasım 2010 Salı

22 Kasım 2010 Pazartesi

Sodom - In War And Pieces (2010)


Alman Thrash Metal Tankı Sodom yeni albümüyle karşımızda. Tom Angelripper bu sefer çok farklı bir işle geldi diyebilirim.


Devamını okuyun...>>

20 Kasım 2010 Cumartesi

16 Kasım 2010 Salı

Savage Death - Crucified After the Genocide (2010) [comp]



Tarihsel değeri olan New Jersey’de ikamet eden Savage Death...
...zamanın diğer baba grupları; Possessed, Death kadar karanlık, etkileyici ya da orijinal değildi ama üvey evlat muamelesi görecek kadar da diplerde olmayan bir cevher olduğunu bu 2 demoluk toplamasını dinleyerek şahit oluyoruz.

Death Metal’in öncülerinden biri sayılan grup 1985 senesinde çıkarttıkları “Mass Genocide” demosunda bu grup Possessed kadar death metal değil yani daha çok thrash lik dominant yalnız oldukça vahşi bir yapıları var; boşuna ismi vahşi ölüm değil. Vokal de bu yapıya gerek growl larıyla gerek scream leriyle (“Ultra Violence” albümündeki bağrışlar, ya da Araya’nın ilk halleri buna en iyi örnek) çok iyi uymakta. 1986 “Crucified In Hell” demosunda death metal denebilecek sertlik ve aşırılıkta icra etmişler parçalarını. tam death metalin fidan verdiği seneye cuk oturmuş dedirtiyor. Aynı zamanda “Crucified In Hell” demosu sanırsam dijital remaster görmüş olsa gerek ya da master teypden CD’ye çekilmiş olsa gerek ki parçalar çok daha net ve anlaşılır; sesden oluşan bir duvar yok yani.

“AreaDeath” tarafından CD versiyonunda bonus olarak live parçalar da ekli;

1. Evil Dead
2. Legions of Doom
3. Bring me the Guts of the Priest
4. Satan's Throne
5. Savage Death
6. Crucified in Hell
7. Cancer
8. Sentence Beyond the Grave
9. I Impaled Your Mother
10. Spit on the Cross
11. Mass Genocide
12. The Adversary
13. Kill the Posers

Grup “Seven Churches” ı almış Slayer’ın ilk halinin sertliğiyle birleştirmiş, ve haliyle ortaya çok gaz ve yüksek tempolu; zamanın en ekstremi olmasa da bazur güzür işler çıkartabilmiş amcanlar.

Sadece davulcuları değişen kadro;
Joe Barrows - Vokal, Gitar
Tom Stevens - Gitar (Nokturnel, Morpheus Descends, Incantation, Exile (USA)/Brimstone)
Tony Labosco - Bas
Dave Marks - Davul



İlk demo “Mass Genocide”de dikkatleri çeken parça Evil Dead; acayip derecede Death’in Infernal Death’ini hatırlatan bir giriş riffine sahip. Aynı zamanda hemen 2. parça “Legion of Doom” kanımca demonun en vurucu parçası; girişi, Exorcist’i gene andırıyor dikkatli dinlendiğinde.

İkinci demo “Crucified In Hell” artık thrash yapıyı 2. plana atmış ve death metallik ağır basmış. Demişler bu bize yetmiyor dahası lazım deyip death metal yapıda parçalar icra etmişler. Bu demoda 2 tane thrash/xover parça var: “I Impaled Your Mother” ve “Kill the Posers” sürelerinin kısa olmalarıyla da dikkat çeken kısa, gaz fişeklemeler.

Çift gitar grupta uzun leadlere yer verilmiş, en baş örnek “Legion of Doom”; Possessed’in parça yapılarına benzer gitar pasajları bulunmakta ve bunlar öyle klişe de değiller. İlk dinlediğimden beri “Legion of Doom” solosuyla beni etkilemeyi başarmıştır. Slayer’ın etkilediği gruplar arasında yer alma söz konusu, Kerry King rifflemeleri oldukça hatırlatıcı görev görmekte. Kerry King rifflemeleri olunca gitarlar bir güzel kaotik olmaz mı, enfes olmuş. Sololar; birçok grupta laf olsun diye atılanlar gibi olmadığı aşikar, kesinlikle parçayı güçlendirip, derinlik vermiş. Uzun ve derin bir solukla kulak orgazmı yaşatabilir.

Davullar çift krosları, spa spalarıyla 1985-1986 yıllarından ne bekliyorsanız çok uzaklara gitmenize gerek yok; sololar girdiğinde tabanı ve tempoyu düşürmeden uzun süreli; çok sık değişmeyen, gitarlara eşlik eden yapıda izliyor.

Toplamaya yapılan kapak kullanılan renkleri ve karakteristiği ile gruba oldukça yakışmış diyebilirim. Soğuk, komplemanter renkler kullanılmış; zaten işi ne sıcak renklerin bu grupla. İnanan kendini masum sanan bir zat arkadan Şeytan tarafından boynunun iki yanından hançerlenmiş ve inananın elinde din kitabı. Toplamanın adıyla iyi uyuşmakta; Katliyam sonrası eziyet; tek tük kalan kişiler böyle böyle hayatlarına son veriliyor.

İlkel death metal seven ya da genel olarak death metal, thrash metal severseniz, kayıda bakmam besteler kaliteli olsun çamurdan olsun diyorsanız bu toplama tam size göre. “Metal”de olması gerektiği kadar kaliteli bir sese sahip; eğer ki modern işleri baş tacı yapıyorsanız en yakın kapıya doğru firar edin ki ruh sağlığınız bozulmasın.



Devamını okuyun...>>

13 Kasım 2010 Cumartesi

12 Kasım 2010 Cuma

The Prowler (1981)



Katil-Kurban ilişkisinin beyaz perdeye yansıması 1930'lu yıllarda Forerunners adlı furya ile başlamıştır.60'lar ve 70'ler Splatter,Giallo ve Exploitation hakimiyetin de ilerlerken 1974 yıllında gösterime giren Black Christmas ile Slasher furyası başlamış ve Katil-Kurban ilişkisi beyaz perde adına son evrimi geçirmiştir.

1981 yapımı The Prowler da İlk dönem Slasher furyasının en güzel örneklerinden.Kısa kariyerli yönetmenlerden biri olan Joseph Zito tarafından yönetilen filmin Senaryosu Scooby-doo çizgi filminin de senaryolarının yazan Neal Barbera ve Mark Edens üstlenmiş.Yönetmen ve set kadrosu ne kadar korku dünyasına uzak gibi gözükse de kanlı sahnelerin mimarı üstlenen Tom Savini kanımca filmi kotarıyor.


Oyuncu kadrosununda da öyle önemli bir isim yer almamakta.



O dönem için daha oturmamış kalıplara sahip olan Slasher filmleri için bakıldığında sıradışı bir senaryoya sahip olduğunu görmekteyiz.Ayrıca ölümlerin oldukça gaddar methodlarla gerçkeleşmesi de ayrıca benden onlan notunu arttırdı.Ne kadar Slasher filmleri ile aram iyi olmasada da The Prowler sevdiğim Slaher filmler arasına başlar başlamaz girdi.



konuyu özetlersek, Queen Mary zırhlısıyla 2. Dünya Savaşı sonrası ülkelerine dönen Amerikan askerleri için bir kutlama partisi yapılır. Savaşın bitimine birkaç hafta kala sevgilisinden bir mektup alan askerlerden biri ortadan kaybolur. Kutlama başladıktan bir kaç saat sonra ortaya çıkan asker kostümlü biribu kutlamadaki insanları katketmeye başlar. Bu olayın yıllar sonra aynı güne denk gelen bir okul mezuniyeti kasabanın yaşlı ahalisini gerer. Benzer olayların nüksetmesinden korkarlar; ve korktukları başlarına gelir.



88 dakika süren filmde, yönetmen cinayetleri doğru aralıklarla ayarlamış. Filmin bşlamasıyla akan kan filmin sonuna kadar devam etmekte. 2.Dünya Savaşı askeri olan katil göründüğü gibi Sodom'un ünlü askerini fazlasıyla andırmakta. Çekilen cinayet sahnelerinde pek bir yaratıcılık olmamasına rağmen fazlasıyla worship sahneler yer almakta. Ancak filme özgü olan cinayet sahnesiyse katilin havuzda işlediği cinayettir. DVD kapağında da bu sahneyi görüyoruz.

Her slasher filminde olduğu gibi bu filmde de katilin bir takıntısı var.



Slasherın altın çağı (84-89) filmlerini 100 kere cebinden çıkaran The Prowler,İnturder,Driller killer,Silent Night serisi, Slaughter House ve Black Christmas gibi Slasher furyasının Sayılı gorecu adama hitap eden filmlerden. Bu filme benzer son dönem Neo-Slasher furyasından ise en güzel örnek Rob Zombie'nin Halloween'leri.

Sevgilinizle şarap içip, keyif yaparken zevkle izleyeceğiniz ibret verici The Prowler aynı zamanda klasik korku anlayışını 80'lere kadar taşımış bir film.

Kanımca Gorecu tayfa tarafındanda kaçırılmamalı.

Devamını okuyun...>>

11 Kasım 2010 Perşembe

Disentomb (Aus) - Sunken Chambers of Nephilim (2010)

Uzak diyarların, Avusturalyanın Brutal Death Metalcilerini ele alıyoruz. Avusturalyanın sahillerinde artık kafayı nasıl bozdularsa, sarmışlar Brutal Death Metal işlerine. Hemde öle sıradan bir brutal death metal değil. Çok extreme bir anlayışa sahipler. Internal Suffering, Amputated Genitals, Litugy, Brodequin, Enmity, Purulent vb işleri kovalayan adamlar bunlar. Öyle ortalama Brutal Death Metal değil.


Devamını okuyun...>>

10 Kasım 2010 Çarşamba

Arson Anthem-Insecurity Notoriety(2010)





Anselmo hangi işin için de bulunduysa hepsinin ayrı bir havası ve tadı oldu ancak Arson Athem adını taşıyan son projesi gençlik yıllarına selam ediyor.


2006 da gerçekleşen Katharina kasırgasının ardından evsiz barksız kalan Mike Williams'ın Anselmo'nun evinde konaklamaya başladığı dönem,Anselmonun arşivinde gördüğü Hardcore,Crust/Punk gruplarından yola çıkarak oluşan projede,New Orleans, Louisiana ortamlarından Hank Williams III ve Collin Edgar Yeo adında bir genç çocuğu görüyoruz.

En Old Skoll Crust/Punk'ı Hardcore ve Güney'in riffleri ile karıştıran Anselmo ve arkadaşları,2008'de piyasa sürdükleri Ep'leriyle tadını damağımızda bıraktıklarınıdan olsa gerek Insecurity Notoriety daha da lezzetli geliyor.

Philip Anselmo,Hank ve Mike Williams'ın buluğunduğu bu muhteşem kadro da görev dağılımı ise;

Philip H. Anselmo-Gitar
Mike IX Williams-Vokal
Hank Williams III-Davul
Collin Edgar Yeo-Bas

Anselmo'nun Necrophagia,Viking Crown,Christ İnversion'dan gitar rifflerini gayet iyi biliyoruz ancak Hank Williams III'un hiç bu kadar klas davul çaldığını tahmin etmezdim.Mike Williams her zaman ki yırtık vokalleri gayet oturaklı olmuş.Yeo adlı bascı eleman ise D-beat ve spa spa'lara oldukça iyi eşlik eden boşlukları dolduran bir performans seyretmiş.


Anselmo'nun Firması olan Housecore Record etiketi ile piyasaya sürülen albümün dağıtımını da Sony müzik üstlenmiş.Yarım saat süren kayıtta 17 en old skollundan parça yer almakta.

1.Naught
2.Foul Pride
3.Isolation Militia
4.More Than One War
5.Insecurity Notoriety
6.Pretty Like That
7.Initial Prick
8.Crippled Life
9.Polite Society Blacklist
10.If You Heard This You Would Hit Me
11.Hands Off Approach
12.Has Been/Has Been
13.Primate Envy
14.Death Of An Idiot
15.Codependent And Busted
16.Kleptomania
17.Teach The Gun To Love The Bullet

Albüm kapağında da görüldüğü gibi taaa en eski Discharge dönemi bir kapağa sahip,albümünde ne kadar saldırgan olabileceğinin en güzel göstergesi.

Kuşkusuz bu üçlünün yaptığı her grupta olduğu gibi burada da yaptıkları müzik kesinlikle yüksek kafalara hitap ediyor.Kısa soluklu parçalarla dinleyini silkip silkip bırakıyorlar.Baştan sona tüm parçaların su gibi akıp geçtiği albüm,isyankar ve öfkeli lirikleriyle 2010'nun kanımca bayloz gibi albümlerinden biri.

Uzun lafın kısası bu tayfanın adamıysanız mutlaka kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.



Devamını okuyun...>>

The Pretty Reckless - Make Me Wanna Die





Devamını okuyun...>>

Organ Donors - Super Mario Brothers





Devamını okuyun...>>

9 Kasım 2010 Salı

Nehir kenarında bulunan kelle

Meksika'da bir nehir kenarında bulunan kelle ünlü Halloween filmindeki Micheal Myers kafasını ne kadar da andırıyor.





Devamını okuyun...>>

8 Kasım 2010 Pazartesi

7 Kasım 2010 Pazar

Impaler - If We Had Brains... We'd Be Dangerous (1986)



Korku ve Speed Metal sık karışılaşılan bir olay değil; Impaler size fazlasıyla veriyor…

Bu zombici tayfa varımız yokumuz korku odaklıdır deyip tohumları 1983’de atmışlar. Bunlar bildiğiniz fatanik boyutta korku işleriyle yatıp kalkan tiplerdir, sırf sözleri albüm kapakları da değil; duruşları, yer aldıkları tüm etkinlikler, cadılar bayramları gibi gibi. Filmlerden fışkıran headshot yemek istiyorum ben diye zar zor yürüyen zombiler olur ya, işte onları aynen fotomontaj ile getir sahneye ve çalın de !
Emektar olmuş ve kült statüsüne yükselmiş bir takım zombi amcalardır bahis konusu; hayatlarını buna adamış bir takım müzisyenin yapmış olduğu leziz mi leziz “If We Had Brains... We'd Be Dangerous” uzun metrajını ele alacağım.

Albümde birçok havadan esintiler duyabilmeniz olası; neler yokki Venom ağırlıklı işler, punk havası, yer yer de rock’n roll. Albümde yer alan parçalar aralarında bu iş dağılımı çok güzel paslaşarak kotarılmış ve şunun kopyası diyemeyeceğiniz bir albüm koymuşlar önünüze.

Albüm kadrosu;

Bill Lindsey - vokal
Mike Torok - gitar
Court Hawley - bas
Bob Johnson – davul



Speed metal işleri genelde çığlık çığlığa vokallerden oluşur Heavy Metal’den geldiği gerekçesiyle, ama bu grup bu duruma karşı duruş sergiliyor. Vokaller aziz Cronos’un olduğu gibi leş, çirkef bir havada, bunda The Accüsed’deki gibi, 1 ölçü daha yırtık ve yükseldiği yerler var. Parçalar üzerine inanılmaz, kendini dinletme açısından bir etkisi olduğu bir gerçek.
Bunun dışında etkisi söz okumadığı yerlerde acı çekercesi yırtık bağrışlar son derece süper uymuş. Dediğim gibi speed metal işlerde böylesi nadide olduğu için vokalden bekleneni leşlik açısından vererek öne çıkıyor.

Prodüksiyonu Bob Mould (Hüsker Dü/Sugar) üstlenmiş, parçalar;

1. Blood Bath
2. Puppet Master
3. City In Chains
4. Wasteland
5. Search And Destroy [Iggy Pop]
6. Assassin
7. Speed Thrills
8. Witch Queen
9. Dancin' On The Edge
10 .Metal Messiah

Bu albümde yer alan “Assassin” ve “Witchqueen” gibi parçalar 1983’de yayınladıkları ilk demoda da var. Eğer bunlar 1983’de albüm olarak piyasaya sürülebilseymiş sertlik olarak belli ölçüde bir etki yaratabilirmiş, ama şuan için zamanın en serti demek güç. Hatırlayın power/speedçi Metallica’nın “Kill ‘Em All” u 1983 yılında yayınlandı. Aynı şekilde Exciter’ın “Heavy Metal Maniac” ilk uzun metrajının 80/81 de kayıtlarının bitmesi fakat yayınlayamamasına benzetilebilir.

Her üye görevini en temiz şekilde canla başla yerine getirmiş diyebilirim. Gitarlar hiç takılmadan havanın atmosferine uygun akıyor, punkdan heavy metal sololarına geçiş hiç tökezletmeden verilmiş dinleyiciye. “Assassin”, “Metal Messiah” gibi parçalar akılda kalıcı chorus’larla dinleyiciyi etkileyebilir. Alttan da gayet duyulabilir nefis bas eşlik ederek süsten çok tok bir ses çıkararak hazzı almamıza olanak vermiş. Sololar da gerçekten iyi, ve iyi yerlere oturtulmuş, ve akışına bırakılmış; ama öyle iğrenç ve bayık çoğu nwobhm soloları gibi melodik değil tamamen. Evet albümde Iggy Pop coverı da mevcut:“Search And Destroy” hahah ama benim gibi dikkat etmeden dinlerseniz hiç de fark etmiyorsunuz bile albümden kopuk bir parça halinde salınmıyor yani.

Davul envai tempo ve ritimde hiç mi hiç aynı parçada çaldığı hissi vermiyor 735349 tane ritim olmasa da albümde bas ile ortalamanın, hatta türün içinde dinlediğim en zevkli ve en gaz ritimlerden oluşuyor diyebilerim rahatlıkla. Öyle amuda kalkma işleri yok; ama bir enstrüman olarak gayette parçaları tekrar ve tekrar dinletmesinde büyük ölçüde katkısı yadırganamaz. Davulcu çift krosu sık sık kullanıyor ve hayet saymalarıyla girdiği kısımlar inişli çıkışlı yerlere ön hazırlık yaparak artistik yüzünü konuşturmuş.

Kapağa baktığınızda; albüm isminin, vokalin ve parça isimlerinin neden böyle olduğu kanısına varmanızda hiç yabancılık çektirmiyor. İçeriği olduğu gibi sade biçimde vermiş. Kanımca 85” EP sinin kapağı çok daha “metal” görünüşlüydü, ama en azından albüm ismine uygun bir kapak yapmışlar.

Bu grubu her kendini “metal”ci olarak gören zat en azından bir tur döndürmeli diyorum kısacası.





Devamını okuyun...>>

Chris Barnes ile Korku filmleri üzerine







Devamını okuyun...>>

Demon Pact (UK) - Eaten Alive 7" (1981)





Devamını okuyun...>>

5 Kasım 2010 Cuma

Anal Cunt - Fuckin' A (2010)

Uçuk kaçık, yerinde duramayan, baştan aşağıya geyik, makara yapmak için dünyaya gelmiş Seth Putnam kişisi yeni bir Anal Cunt albümüyle karşımızda.


Devamını okuyun...>>

Undead Creep-S.T (2010)



Ülkesine göre ele aldığım ve samimiyetimi belirlediğim gruplar vardır.Kaçınılmazdır aslında bu.Pek bariz üstünde durmayız ama edindiğimiz grupların ülkelerine şöyle bir göz attığımızda bunun rahatlıkla farkına varırız.Benim için İspanyol Death Metal grupların da olduğu gibi ve hiç düşünmezdim bir İtalyan asılı Death Metal grubunu tek dinleyişte bu kadar benimseyeceğimi.

Palermo çıkışlı 4 genç 2009 da kurdukları Undead Creep adlı grubun ilk tomurcuğu olan S.T adlı demo ile karşımıza çıkıyorlar.Kendi yayımladıkları demoları da sahip kalmıyor ve Morbider'ı de bünyesinde bulunduran Dark Blasphemies Records etiketi ile 100 adet satışa sunuluyor.Kısa zamanda iyi yol kat eden Undead Creep'ın yolu açık gibi gözüküyor.


Dört kişiden oluşan Undead Creep'ın kadrsosu ise;

Giorgio-Gitar
David-Davul
Sandro-Vokal
Maso-Bass


Genç kazımacılar kanımca doğru adımla başlamışlar.İtalyan olduklarını bilmesek safkan isveç death metal diye değerlendirmek içten bile değil.Lahit'ten gelen antik Death Metal olarak yaptıkları işi özetleyen Undead Creep,demo kapağıyla da bunu onaylıyor.İtalyan spagetti çizgi romanlarını andıran çizim kapak gayet şık durmuş.

5 parçanın yer aldığı demo 14 dakika süre geliyor sırası ile;

1.Darkest Slumber
2.Final Demise
3.Summoning the Abyss Lord
4.Ritual Slaughter
5.Undead Creep

Sound olarak kuşkusuz Entombed,Dismember ve Autopsy'nın döllerini taşıyor.Grave'de yok değil hani.Hatta içine Autopsy katılmış İsveç Death Metal'i desek daha doğru olabilir.

Darkest Slumber adındaki akustik intro'dan sonra Final Dimese gayet açık ve net şekil de yaptıkları işi bizlerin kulaklarına tıkıyor.Yeraltından çıkma bir grup için pırıl pırıl bir yakıta imza atmış.Her şey çok net duyuluyor.

Summoning the Abyss Lord,Buram buram girişi ile buram buram Autopsy kokan bir parça,hatta Reifert'lı Death zamanlarında da buna benzer girişler görebiliriz.
Kullandıkları gitar tonu hemen hemen Dismember'ın kulladığına çok yakın.D-beat tarzında geçiş ve kararlı solalar da gayet zevkli olmuş.Tempolu bir parça olamasına rağmen kapanıştaki ızdırap dolu karanlık kısmı ve vokalin ekolu haykırışları ile olması gereken gibi bir old skoll death metal parçası.

Ritual Slaugther,Matti Karki tarzında vokallerin ön plan da olduğu parça grubun kanımca gelecekte yapacakları kayıtların da temel rifflerinin hepsini için de bulunduruyor.Kara büyü,vahşet ve şiddet öğelerini işleyen Undead Creep,yaptıkları müziğe de bu gaddarlığı vermiş.

Kayıtta yer alan son parça aynı zaman da grubun da ismini taşıyan Undead Creep,Tek solukta akıp giden çok tempolu bir iş.Konserler de iyi toz koparacağı kesin.

Testere tonlu gitarları,d-beat ağırlıklı davullar ve gaddar vokalli ile İtalyanın Palermosundan,kuzeyin Death Metaline selam çakan bu gençlerin ileri ki kayıtları umarım bu tatta olur.

Morbider edinip dinlediyseniz Undead Creep'ı de beğeniceğinizden eminim.


Lord magius/Haribo extreme culture aittir.





Devamını okuyun...>>

the Accüsed - Buried Alive (1986)





Devamını okuyun...>>

2 Kasım 2010 Salı

Tales from the Crypt (1972)




Çizgi roman uyarlamaları ile pek aram iyi olmasa da bunu bozan bir kaç tane uyarlama mevcut ve bu uyarlamalardan biri de 1972 yapımı Tales from the Crypt.

Tales From The Crypt ve The Vault of Horror adlı korku çizgi romanlarından uyarlanan film Hammer prodüksiyonlarının en başarılı yönetmenlerinden biri olan Freddie Francis tarafından yönetilmiş.


Creepy,Eerie ve Vampirella'nın rakip çizgi romanlarıdır.Uncle Creppy gibi bir hikaye anlatıcısına sahip olan çizgi roman'nın film uyarlamasında da bunu es geçmemişler.

Film kadrosunda genel Hammer oyuncuları dışında dikkat çeken isim ise Joan Collins,Amerikalı oyuncuyu Star Trek hayranları klasik bölümlerinden hatırlayabilirler.

Filmin mevzusuna baktığımız zaman,


Tarihi bir zindan-lahit'e gezinen beş birbirini tanımayan kişinin,beş farklı hikayesini izliyoruz.Tales From The Crypt'ın o tarihe kadar yayımlanan en iyi beş hikayenin bir araya getirilmesi sonucu böyle bir senaryo oluşmuş.İşin aslında kötücüllere taviz verilmeyen film de tüm 5 kötü şahısta cezalandırılıyor.Bu yüzden pek iç açıcı olmasa da çizgi romanların o saman sayfalarını izlerken fazlası ile hissettiriyor.



Mekan çekimleri aynı çizgi film karesi gibi.Burada yönetmenin gerçek mesleği olan fotoğraf yönetmenliğinin tecrübesi konuşmuş kanımca.5 hikayede de karakterlerimiz kötülük yapıp,kötülük görüyorlar.

İngiliz korku tarzının tüm öğelerini barındıran film pazar ya da pazartesi akşamlarının sıkıcılığı atmak için bire bir ilaç.Daha sonra dan diziye çevrilen film ne kadar sıradan ve basit olsa da,(sonuç olarak çizgi roman uyarlaması)dünya korku sinemasının zirve yılları olan tipik bir 70'ler filmi olduğunu asla göz ardı edemeyiz.


Bu aralar sakin,kanlı ama bir o kadar da eğlenceli bir şeyler izlemek istiyorum diyorsanız Tales from the Crypt'e göz atmalısınız.

Haribo Puanı:The Crypt Keeper: Who's next? , Perhaps... you?

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.



Devamını okuyun...>>
Related Posts with Thumbnails