14 Nisan 2016 Perşembe

Cinsel Hayatın Özgürlüğüne Kavuşması: Pussy Talk (1975)



   1960’lı yılların ortalarından başlayarak tüm dünyaya yayılan özgürlük hareketiyle birlikte sinemada pornografi de yükselişe geçmiştir. Ataerkil düzene başkaldıran gençler, siyahiler, kadınlar, eşcinseller ya da kısaca ötekiler, seslerini yükselttikçe tüm uluslarda çeşitli sosyo-siyasal hareketlilikler gözlemlenmiştir. 1968 gençlik hareketlerinin dünyanın dört bir yanında farklı etkileri olurken, özellikle Avrupa kıtasında ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni Fransız düşüncesi ile birlikte parçalı düşünce yapısı yaygınlaşmaya başlamış ve öteki, daha gün yüzüne çıkar hale gelmiştir. Bu dönemki en çok ses getiren eylemliliklerden biri de özgür cinsel yaşam istencidir. Kadınları sadece üreme aracı olarak algılayan ahlak koruyucusu kilise ve kadınları alt varlıklar olarak gören devlet erkânları, kadınların hak savunusu karşısında falluslarını koruma isteğine gitmişlerdir. 



II. Dünya savaşı sonrası dünyada barış, eşitlik ve kalkınma arayışları içinde olan Birleşmiş Milletler 1952 ile 1967 yılları arasında İnsan Hakları evrensel Beyannamesi doğrultusunda kadınlara bir takım haklar tanımış olsa da otoriter yapıya karşı çıkan özgürlükçü topluluklar için baştan sona bir fiyaskodur. 1970’lerde kadınlar haklarını kazanırken bir yanda da sinemada pornografik yapımlar artış göstermekteydi. Başta kadının metalaştırılması olarak algılanan pornografik yapımlar daha sonrasında dönemin özgürlük hareketlerinin sembolü halini almıştır. Eylemlilik sürecindeki toplumla birlikte yer altında yeşeren porno filmler, bununla paralel bir şekilde yükselişe geçmiştir.



Amerika ve Avrupa 1970’lerinde günümüz sert pornografisinin ilk tohumları atılmıştır. Tesadüf odur ki Uluslararası Kadınlar yılı olarak ilan edilen 1975 yılı, aynı zamanda dönem seksinin doruk noktasıdır.

Pete Tombs ve Cathal Tohill  ‘‘ Avrupa Seks ve Korku Sineması ’’ adlı kitabında dönemi şu cümlelerle anlatmışlardır:

  ‘‘1975 Kadın Yılı’ydı. Aynı zamanda da seks yılı. Doruk noktasıysa Birinci (ve sonuncu) Paris Pornografik film Festivali’dir. Festivalin organizatörüyse Altın Willy diye adlandırılan, ödülleri Claudine Beccarie gibi yerli yıldızlara ve Jim Buckley’in S.O.S gibi Amerikan yapımlarına görkemli bir törenle taktim eden Micheal Lemoine’ydi. 1968 mayısının ‘olaylar’ından sekiz sene sonra, şimdi basını heyecanlandırabilecek yeni bir olay grubu yükseliyordu. Her yerde özgürlükten söz ediliyordu, ama bu kez politik özgürlükten değil, cinsel özgürlükten. Üstelik ikisinin de aynı şey olduğunu söyleyen hafızası güçlü pek çok kişiye rağmen. Siyasal olan şey, kişisele dönüşmüştü ve kişisel ise seks anlamına geliyordu.’’

Bu festivalden ödülle dönen filmlerden biri ise yerel yapımlardan olan Le Sexe Qui Parle adındaki Denis Diderot’un Les bijoux indiscrets / The Indiscreet Jewels (1748) adlı eserinin parodi uyarlamasıdır. Dünya çapındaki adıyla Pussy Talk olarak bilinen Le Sexe Qui Parle, bedenin Platoncu ruh (tin) yaklaşımından kurtararak, Lacancı bir yaklaşımla arzu nesnesine dönüşerek bedenini tekrardan keşfeden bir kadının hayatını ironiyle anlatmaktadır.



   Konu itibariyle toplumda insanların düzen içinde gözden kaçırdıkları bir noktaya değinen Pussy Talk, sevgiye dayalı bir ilişkinin devlet onayı aldıktan sonra (resmi nikâh) ataerkil yapı çerçevesinde, ahlak kuralları altında ne duruma geldiğini resmetmektedir. Dürtülerin önlenemez yükselişi ve cinsel arzuların diğer uzuvlardan farklı olarak ket vurulamayışı, toplumsal yaşantı içinde yol açtığı durumlarla gözler önüne serilmektedir. Pénélope Lamour’un canlandırdığı Joëlle karakterinin iç çatışması olan bu durum, vajinanın dile gelmesi ve kontrolü ele almasıyla bir başkaldırı temsili çizmiştir.



Eşinin ahlakçı tutumu karşısında tatminsiz kalan kadının, bilinçaltı dürtüleri sonucu ortaya çıkan manzara absürd olaylara neden olur. Yönetmen Claude Mulot evlilik öncesi ve sonrası olarak iki farklı cinsel hayat tarif ettiği filmde, kadının evlilik hayatı içindeki toplumsal baskı sonucu cinselliğinin nasıl kısıtlandığını, döneminin anlatı dili olan parodi ve ironiyi kullanarak kusursuzca dile getirmiştir.

Lord magius/ Haribo extreme culture aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails