2000 yılında gösterime giren American Psycho; yeni bir yüzyılın başlangıcında, 1900’lü yılların Amerikan seri katillerini yeni bir vücutta birleştirmesi bir yana, toplumsal ve sosyo-ekonomik eleştirisiyle değişen dünyanın habercisi niteliğinde bir korku eseri olarak değerlendirilebilir. Film üzerine yazılmış sosyolojik, psikanalitik ve Marksist okumaları detaylı olarak bulabilirsiniz. Yazı kapsamında sizlere Christian Bale’ın canlandırdığı Patrick Bateman karakteri üzerinden gerçeklik ve insanın sınırları üzerine bir bakış açısı sunacağım.
Gözünü Açık Tut
George Santayana, gerçekliği kuran şeyin şok deneyimi olduğunu söylemiştir. Şok deneyimleri, savunmasız kaldığımız şok anları olarak, yaşadığımız dünyanın gerçekliği ile baş başa kaldığımız anlardır. Böylesi anları, ele aldığımız konu üzerinden örnekleyecek olursak, kişinin kendi gerçekliğini öğrenmesi ya da yüzleşmesi hayal dünyası ya da fiziksel ve ya zihinsel sınırlarını keşfetmesiyle ortaya çıkacaktır. Bunlar doğrultusunda bireylerin deneyimledikleri dünya yaşantısı imgeler aracılığı ile gerçekliği pekiştirir. Bu verilerden yola çıkarak Patrick Bateman karakteri yüksek sosyo-ekonomik sınıf içinden bir birey olarak kendi mükemmelliğini yaşamaktadır. 27 yaşında Wall Street’de başarılı bir kariyer yaşayan Bateman, gösterişi, rekabeti ve marka düşkünlüğünü içinde hayatını sürdürmektedir. Toplum içi davranışlarında ise sosyal statüsünü ortaya koyarak kendini soyutlamaktadır. Kendi deyimiyle davranışlarıyla topluma uyum sağlamaya çalıştığını dile getirir. Meta dünyasında bir insanın sahip olacağı her şeye sahip olan Bateman, ‘‘Özgür‘‘ olduğunu hissederek muazzam unutuşun keyfini sürmektedir. Gerçekliğiyle yüzleşmesi ise kendi sınırları ve dürtüleri doğrultusunda kurduğu hayallerle yüzleşmesiyle gerçekleşir.
Bireyin Sınırları
Crispin Sartwell, ‘‘Edepsizlik, anarşi ve gerçeklik’’ adlı kitabında bireylerin madde bağımlılığı ile bir spor salonu üyeliğiyle egzersiz yapmanın denk olduğunu dile getirmektedir. Sartwell konuyla alakalı şu argümanı ortaya atmaktadır:
‘‘ Jimnastik salonu bu kapasiteleri tan bir kesinlik ve sistematiklik içinde sınamanın bir aracıdır: Kişi böyle bir salonda aletten alete koşar, bir kasının ya da ötekini dener ve her bir kası sonuna kadar zorlar. Artık egzersiz yapmak bağımlılık haline gelmiştir. Ve bağımlılık yapan ağırlığı kendinden öteye iterken iradenin sınanması değil, ağırlık geriye teperken iradenin başarısızlığa uğramasıdır. Beyine endorfin hücumunu sağlayan direniş ve son tahlilde, direniş karşısında başarısızlıktır. Yani, bağımlılık yaratan güç egzersizi değil, güç egzersizine dünyanın verdiği karşılık, kişinin güçsüzlüğünü gösterilmesidir. Gerçekle yüzleşen kendi acizliğiyle yüzleşir ve başarısızlık her zaman durumun ‘‘gerçekliğini bize gösterir ‘‘.
Bir ağırlık aletinde ağırlığı, bedeninden uzağa itmek dünyayı kendinden uzağa itme, kişisel güç eylemiyle gerçeğin yükünden kurtulma gayretidir. Ağırlık kaldırmanın attığı nara, konsantrasyon ve saldırganlığı kişisel gücün ifadeleri, gücün ölçüleridir. Ancak insanın fiilli olarak kaldırabildiği ağırlığı bir kere daha denemeyip kaldırabileceğinden birkaç kilo daha ağırını denediği düşünülürse, insan jimnastik salonuna başarısızlığa uğrayacağını bile bile, aslında başarısızlığını görmek için gider. Ve böylelikle, İnsanın ağırlık kaldırma müptelası yapan şey kas kuvvetinin verdiği güç değil, başarısızlığın verdiği güçsüzlüktür. Aslında, bu dinamik her insani sapkınlıkta ya da bağımlılıkta kendini gösterir ve tekrarlanır.’’
Bu anlatı Patrick Bateman’ın yaşadığı hayatla örtüşmektedir. Kendine bakması gerektiğini hisseden karakterimiz, kullandığı maddeler ve yaptığı düzenli egzersizler ile kendi sınırlarını hem bedensel hem de zihinsel olarak görmeyi amaçlamaktadır. Ancak sapkın dürtülerinin taşmasıyla kurduğu hayaller, Emerson ve Thoreau’nun söylediği gibi, can attığımız sahici deneyim yaşamak arzusundan ileri gelmektedir. Kurduğu hayallerin gerçeklikle yer değiştirmesi ve bastırdığı arzularının patlaması kaotik bir durum yaratır.
Video Kasetlerimi Bırakmaya Gidiyorum
Toplumsal kuralların ötesine geçme arzusu içinde kavrulan Bateman, klasik bir seri katil portresiyle karşımıza çıkmaktadır. Daha doğru ifade etmek gerekirse tarihe geçmiş seri katillerin sıra dışı özelliklerini kendi benliğinde toplamaya çalışmaktadır. Seksüel arzularını öldürme arzusuyla birleştirerek sosyo-ekonomik statüsünün sunduğu egemenlik hissiyatının ötesini zorlamaktadır. Her arzuladığına sahip olan bir bireyin portresi çizilen filmde; kadının kokusu, sesi ya da tenin merak eden bir karakterin ötesinde erkini elektrikli testere olarak kullanmayı düşleyen ve birlikte olduğu karşı cinse şiddet dürtüleri besleyen bir karakteri izlemek bütünüyle kendi hayatlarımızla yüzleşmemize ve gerçekliklerimizi sorgulamamıza neden olmaktadır. Bu doğrultuda artık videocuya geri dönüp zihinlerimizin sınırlarını zorlayacak yeni karelere dalabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder