17 Ocak 2010 Pazar
Mort hakkında
Bir zamanlar adamın biri yaşardı,Mort adında.
Mezar bekçiliği ve kadavraları sonsuz uykularına hazırlardı.
Kimse ile ne konuştuğu ne de yakınlaştığı görüldü.
Çocukların korkulu rüyası ve piçlerin eğlencesiydi.
Bu piçler mezarlık yakınlarından geçerken kırarlardı küçük Kulübesinin camlarını.
Hiç bir zaman çıkıp tepki göstermedi onlara.
1.70 boylarında asil görünüme sahipti mort.
Ölülerle adeta bakıma ihtiyacı olan küçük bebeklermişçesine ilgilenirdi.
Köydekiler ondan şüphe etse de ölen yakınlarını gömdüğü için ses çıkarmazlardı.
Nede olsa kim ilgilenmek isterdi ki soğuk, taş kesmiş bedenler ile.
Bilmezdi mort hakkında kimse ne azını ne fazlasını.
Siyah pelerini, siyah takım elbisenin içinde geriye doğru taralı saçları ve buz gibi suratı...
İnsanların pek hoşuna gitmezdi bu.
Kimileri onun ölülerin kanını emdiğini iddia etti.
Kimisi ise ölüleri canlandırdığını ancak kimse ne gördü ne de duydu.
Soğuk bir kış günüydü. Matem havası esmekteydi.
Güzeller güzeli zengin bir tüccarın kızı ölmüştü.
Uzun siyah saçları ve ipeksi bir teni vardı.
Ölmek için çok genç olduğu konuşulmaktaydı kulaktan kulağa.
Ailesi kendi elleri ile tabuta koydu onu ve sesiz sedasız taşıdılar mort'a.
Hava karamıştı cenaze töreni yarındı.
Mort rom şişesini açtı ve azını ıslattı.
Vakit kaybetmeden eldivenlerini taktı.
Yeni bir keşif ya da sanat eseri üretecekmiş gibi bir havası vardı.
Tabutun ağır kapığını açtı ve gördüklerine inanmak istemedi.
Duvarın da ki ters haça baktı. Kesişti adeta onla.
Tehditkâr bir şekilde tükürdü yere. Gitti oturdu sallanan sandalyesine.
uzun uzun baktı tabuta ve düşündü.
Ölüm nedir?
Rafa iade etti rom şişesini ve Yanında ki apsenti aldı.
2 tek attıktan sonra kafası rahatlamıştı.
Biraz kestirmenin iyi geleceğini düşündü.
Küflü odasında ki soğuk yatığına uzandı.
Sesler duyar gibi oldu. Umursamadı.
Bir süre hiç kesilmedi duyduğu ses azap sesi değildi.
Biri ona yalvarıyordu sanki.
Alışık olduğu bir durum değildi bu Mort'un.
Bir süre sonra sesler kayboldu.
Gözleri kapandı ve sessizlik hâkimiyetini sürdürdü.
Bir kaç saat sonra irkilerek uyandı.
Uyandığı yer yatağı değil genç kızın tabutunun içiydi.
Derhal fırladı tabutun içinden.
Bir apsent daha çaktı.
Ve oturup ne bok yediğini düşündü.
Tüm ailesini kendi elleri ile gömüştü.
Neydi onu alı koyan. Kafasın da ki düşünceleri savuşturdu ve tekrar eldivenleri takarak işe koyuldu.
İlk baş kanını çekti kızın. Ardından makjayı tamamladı ve sonra onu soydu. Gördüğü güzellik karşında adeta büyülenmişti.
Pürüzsüz, nizami ve çok çekici bir vücut. Hiç bir yaşayanın bu kadar güzel olamayacağını düşündü.
Sonra ailesinin verdiği elbiseyi girdirdi ona.
Saçlarına dokundu. Donuk gözlerini açtı. Hala yaşam doluydu.
Tabutun çaprazında ki sallanan sandalyesine oturdu ve şarap yudumlamaya başladı bu sefer.
Konuşmak istedi onla. Cesaret edemedi.
Sabahın ilk ışıkları aydınlattı gökyüzünü. Kargaların sesleri duyuldu. Karanlığın çocukları biz buradayız diye haykırdılar.
Son kadehini içerken ölü kıza doğru kaldırdı ve yavaş yavaş yudumladı ona bakarak.
Kadehi yerine koyarken kapısı çaldı.
Gelen kızın ailesiydi. Tören zamanı gelmişti.
Sırayla kızları ile vedalaştılar.
Tören her zaman ki kadar sürmüştü.
Sırasını devreden terk eti mezarlığı.
Mort kulübesinin kırık penceresinden göre biliyordu kızın mezar taşını.
Hava karana kadar bekledi. Elinde son kalan 5 şarabı da bitirdi.
Kapının arkasında asılı olan küreği alıp dışarı fırladı.
Emin adımlarla kızın mezarına doğru ilerledi.
Ve tüm gücüyle vurdu küreği mezarın nemli toprağına.
Yaptığı fark edilirse çok işkence görecekti.
Gayet net biliyordu bunu.
Ancak korkmuyordu bundan.
Kızı sırtlayıp taşıdı kulübesine.
Kimsenin oturmadığı Büyük Koltuğa oturttu onu.
Ne yapmalıyım şimdi diye düşündü.
Gözleri kestindi ilk defa cehennem ateşi kadar sıcaktı bakışları.
Odanın içinde volta lamayı bırakıp kızın yanına oturdu.
Ellerini tuttu sonra boynuna doğru ilerdi.
Kokladı uzun uzun.
Hala el deyme mişti.
Şehvete kapıldı mort. Daha fazla dayanamadı.
Apsentin den bir tek aldı ve omuz hizasından baktı bir daha.
İçinde ki tüm ilkelikle saldırdı kızın bedenine.
Ona sahip olmuştu artık.
Kendini daha iyi hissediyordu.
Pencereden gökyüzüne baktı ve ardından kanlı ellerine.
Ve kükredi zevk ile baykuşlar ve kurtlar eşlik etti ona.
Bu kadarla sınırlı kalamazdı bu.
Karnının açlığı bastırdı ve bir kez daha göz göze geldi genç kızın bedeniyle.
Yavaşça yaklaştı ona ve kulağına fısıldadı içinden geçenleri.
Kadavra masasına yatırdı onu.
Neşterlerini ve satırını hazırladı.
Tek tek ince bir işçilik ile çalışmaya koyuldu.
Bir nevi Sanat icra ediyordu.
Yardı karnını büyük bir zevkle ve baktı uzun uzun organlara tek tek dalından meyve koparırcasına özenle çıkardı onları yerlerinden.
Tüm uzuvlarını kesti genç kızın. Çiğ baktı bağırsakların tadına. Lezzetini aldı bir kere.
Kızın kelesini aldı eline saçlarını topuz yaptı. Ve ay ışına doğru kaldırdı.
Kaskatı dudaklarına ateşli bir öpücük kullandı ve ant içti iblisler ile sevişmeye.
İçki rafının yanındaki rafa koydu bu muhteşem eseri.
Kadavra masasındaki etlerin bir kısmını pişirdi.
Kalanında mahzene yerleştirdi.
Hiç kendini bu kadar iyi hissetmemişti mort.
Gözleri ışıl ışıldı.
Bir daha haykırdı mutlulukla.
Güldü ve güldü defalarca.
İçti ve içti sabah olana dek.
Sabahın ilk ışıkları delmekteydi havanın karanlığını.
Rahatsız oldu seslerden.
Piçler Kulübenin çatısını taşlıyorlardı.
Dışarı çıktı ve onlara doğru gülümsedi.
Şeytan-i bir tavırla.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Etiketler:
Köşe yazıları