2 Eylül 2011 Cuma

Zombiler ve Şiddet


Şiddet insanoğlunun en başlı dışa vurumlarından biri kanımca ve hatta ağlamakla gülmenin ardından gelen 3 tepki.Korkarak,öfkelenerek ve çaresiz kalarak baş vurduğumuz şiddet eylemi iş görsele döndüğünde insanların en çok tepki alan görsellerin başında olmasıda insanlığın ayrı bir çelişkisidir.

Zombi filmlerindeki şiddet Hegel ve Sartre'nin belirtiği arzu çatışmasıdan daha çok Nietzche'nın Nihilist yaşamda şiddet felsefesinin tam ortasında yer almaktadır.

Night of the living Dead'ın ardından modern zombie anlayışı tüm dünyaya korku salmaya başlamasıyla birlikte gerçek yüzleri olan şiddetti en saf haliyle göstermeye başlamıştır.
Romero'nun iki milat filminin ardından (Night of the living dead-Dawn of the dead) 1968 ile 1978 arasında ki dönem ve sonrasındaki Avrupa sineması ve Amerikan B-movielerinde boy gösteren zombi filmleri kanımca zombilerin altın çağıydı.

Bu altın çağı tetikleyen faktörler arasında en büyük etkenlerden biride hiç kuşkusuz Marvel çizgi romancılığın Zombie adlı korku yapımı ve Creepy,Errie serileri 70'ler de ki bir çok zombi filmine ilham kaynağı olduğu gözle görülür bir gerçek.

Armando de Ossorio'nun Blind dead (1971-1975) serisinde tarihin derinliklerinden gelen lanetli tapınak şövalyeleriyle dehşet saçarken,Children Shouldn't play dead things ile Bob Clark şeytanın tüm güçleriyle ölüleri ayaklandırırken,Christoper Lee'nin baş rolde yer aldığı Horror Express adlı ispanyol yapımında ise tibetin derinliklerinden donmuş olarak bulunan dünyanın ilk günlerine ait bir varlığın bedeninde yer alan uzay dışı bir cismin insanları köleleştirek zombilere çevirmesi olay yaratmış,1977 Shocking Waves de ise nazi zombi askerleri Floridanın sahillerinde yeniden hayat bulmaktadır.



Altın Çağ

Dawn of the Dead (1978) İtalya'da Zombie adıyla yayımlası aslında bu muhteşem dönemin başlamasının nedeni.Argento ve Romero'nun ikincisini çekmeyi planlarken Lucio Fulci'nin elini çabuk tutup 1979 yılında Zombie 2 adıyla sinemalarda gösterime giren kanımca da gelmiş geçmiş en iyi zombi filmi olan bu yapım,bir çok ülkede ağır makas yiyerek yayımlanırken bir çok taklit yapımı ve devam filmleri de kısa süre de geldi.Dünyayı ayağa kaldıran bu film,Dawn of the Dead'in devamı gibi algılansa da bence tam Night of the living Dead ile Dawn of the Dead'ın ortasında ki kayıp hikaye gibi.

Hatta denemenizi tavsiye ederim ilk önce Zombie 2 'yı,ardından da Dawn of the Dead'ı izlemek daha keyif verici.Hiç kuşkusuz Zombie 2'nın bu kadar başarılı olmasında ki en etkili neden su takılmamış bir vahşet gösterisini içinde barındırması dışında Gianetto de Rossi'nin imzasını taşıyan zombi figürlerinin gaddarlığı.

Zombie 2'le başlayan gore zombi furyası italyan sinemasında çabucak dallanıp budaklanmıştır.Ruhsuz bedenlerin geçit törenine karşı insanoğlunun hayatta kalma savaşından kesitler sunan bu yapımlar,insanlığın sonunu getirecek tam olarak nedeni belli olmayan dini öğeler ve bilimsel öğeleri çaresiz bırakan lime lime bedenlerin güç gösterisini tüm saflığı ile ele alırken,insan oğlunun modern yaşam düzeninde ki ego tatminine bağlı şiddet arzusunu en olan haliyle ortaya sürmektedir.Nihilistik yaklaşımın dışında ikonoklastik bakış açısı da zombi filmlerinde çokça gözükmektedir.Beyaz perdeye bu yansımaların temelinde ise modern çağ insanın sistem içinde ki sıkışıklığının kurtuluşu olarak algılanması garipsenemez.



Çeşitli kural ve kanunlara göre yaşamımızı sürdürmek zorunda kaldımızdan dolayı genetik geçmişimiz de bulunan yaşam mücadelesine en kolaydan dönüş şekli gibi gözükmektedir.Öldürmek,yağmalamak,güvenli yerde barınmak-saklanmak,en temel ihtiyaçlar dışındakileri yok saymak ve savunma iç güdüsüyle çekiciliğini artırmaktadır.

Umberto Lenzi Nightmare City (1980) Nükleer kaza sonucu zombileri yataklandırıken,İtaşyanın Ed Wood'u Bruno Mattei ise gene aynı tarihte Hell of the Living dead ile insan aklının sınırlarını zorluyan bir kaos şölenini gözler önüne sererken,Andrea Bianchi Burial Ground'la izleyiciye çürümüş cesetler ile korku saçıyor.



En belirgin olarak ele aldığım film isimleri dışında gene Lucio Fulci'e ait olan The Beyond (1981),City of the Living Dead(1980) ve 1988 yılında ki Zombi 3 tartışmasız türünün en iyi filmleri arasında yer almakta.Fransa da Jean Rollin Zombie Lake (1981) ile nazi zombilerini canlandırırken İspanya ayağında Jesus Franco Oasis of Zombies (1983) benzer bir konuyla karşımıza çıkıyor.

Furyanın ilgisini kaybetmesi bir yana rakamların büyüdüğü Sinema sektöründen 90ların ilk yarısından sonra bu tarz yapımların sonunun gelmesi yeri geldiğinde göz yaşı dökülecek kadar üzü olmaktadır.

Eski kıtada yaklaşım böyleyken yeni kıtada ise;işler Romero'nun tekelinden çok uzağa gitmemiştir.
Kiyamet yaklaşımının dışında etkiliyici senaryolarıyla Dead and Buried (1981) yer almakta.

Daha çok komedi/teenage olarak ele alınan gore oranı yüksek olsa da bir kaçı dışında pek başarılı oldukları söylenemez.Buna keza 80'ler de pek dikkat te almayan Amerikan sineması 2000'lerin başlarından itibaren günümüze kadar 100'lerce kendilerince çeşitli mutasyon evreleri yaşattıkları zombi filmlerinde yeni bir çığır açtıklarını düşünmektedirler.

Son olarak sistemin en küçük oyununa dahi gelmeyen çarkları cürümüş bedenleriyle yok eden zombiler,sıkıçı ve bunaltıcı düzende insan oğlunun en öz duygularını kabartarak bir anlığına bile olsa yaşadığı hayata göz atmasına parçaladığı bağırsaklarla neden olur.

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails