''Polish ass eater'' Ass to mouth interview...
1 first of all thank you for the interview. how is it going? whats new in ass to muth
Hello, well everything’s fine with us. We are currently working on some new stuff and playing some shows in the meantime, so I think this is rather typical for a regular band to do.
2 how was kiss ass reacted? we, hariboeaters, loved it
The reactions were very good, sometimes even better that we’ve expected. It gets really good reviews and responses from the people from different countries. We’re vere happy about it, considering the fact that we are not satisfied with final result in 100%, but this is our first record, some mistakes were done, and I think we’ve learnt our lesson well
3 you have a nice congruity in double vocal. its brutal, pigfuck and sometimes alike impetigo. what made you decide that way?
In fact, it was simply our two vocalists, who have rather different vocal styles. We didn’t want any of them to change it, and I think both of them, put together in one song, are really good working, and the final result is interesting and varied.
4 its hard to say ass to mouyh is similar like THAT band or sounds like THİS band. you're doing just great. well, how would you define ass to mouth
I think we’re simply grindcore band, infuenced by many different genres that we love – from death metal to punk rock.
5 which bands do you receive inspiration from?
From all the good bands that have the passion for what they do and heads full of good ideas. We’re infuenced by interesting, fast, straight and powerful music - these are all different bands for each one of us, so it’s hard to name only a few.
6 what do you do in your free times? do you got other side projects
Me and Jarek (vocals, bass) are working a lot, and we don’t have enough time for other bands, so Ass To Mouth is our main band. Jankes (vocals) plays with death/punk Creeping Corrupt and one other band, and Pablo (drums) plays in death metal band called Disarm.
7 what do you think about nowadays death-grind scene
I really don’t know how to answer this question only in couple sentences. I thinks it’s so great and varied, that all extreme sound lovers can find something interesting in it.
8 regular porn-cygergrind bands usually use humoristic and pornographic themes in lyrics. yet you did it for oldskool pure grind. and obviously its very succesfully. how was the comments about that?
I think it was really fine, we somehow wanted to mix those goregrind influences with pure oldschool gXc and I think it works really good. We don’t feel like telling serious stories in Ass To Mouth, it’s rather about having good fun and drinkin’ alcohol. There are a lot of great political/social/serious bands on grind scene, so there is no more place for us haha
9 what do you think about download?
I don’t have any problems with it. I may not like it, but I know that music from the “web” is the future now, and in a couple of years CD’s will become something like vinyls today, stuff to collect. If someone wants to support the band he likes he will do it, buying their merch, going to the show etc. I don’t feel that mp3’s are something terrifying, especially on an underground scene, where the is a huge human support.
10 polland extreme metal scene is improving day by day. what do you think? which bands do you listen in your country?
I like oldschool polish bands like Kat, Magnus, Betrayer, Necrophil, Violent Dirge and many others, also love old Vader stuff, last Antigama is really great, new Blindead record, and from strictly grind stuff Exit Wounds are my favourite lately.
11 polland ranks among the center of extreme music in europe. which bands did you have tour or shared a stage with
We toured with Squash Bowels, Parricide and Neuropathia. We also did some shows with Dead Infection, Epitome, Yattering, Exit Wounds, Vomigod and so on. Yes, we have quite fine extreme metal scene here.
12 which polland sourced bands do you listen or influence you?
All the bands that we’ve toured with – our friends! The are our inspiration, that this whole grindcore playing shit is worth of it
13 do you think politic issues shoul be in music?
Sure why not. If someone wants to do it and do it well, of course! Just look at Napalm Death for example. Nothing more to add
14 especially NSBM thematic bands exist a lot in polland. when you consider your history besides that, whats your respond for this situation
We don’t have anything in common with it, and we will never have. Of course we are aware that this problem exist, and that Poland is one of the most NSBM productive countries, I think the most popular NSBM polish band, Graveland, comes from our home town. Quite shitty. We piss on those bands and their racial and fascist beliefs, we’re all mentally punks, and we don’t understand this shit, and people that sometimes say – oh, they play cool music, never mind the lyrics, I don’t listen to them – bullshit. Fuck that scene. You have to be complete idiot to be NS/fascist or even racist in country like Poland.
15 what do you think about new metal-core bands? do you listen any of them
Hehe, yeah, I like Killswitch Engage and Bleeding Through for example, if this is what You call “metal-core” right now. I don’t listen to genres, I only listen to good music.
16.especially in your album 'motörhead-roadcrew' cover is well-done. in the future will you think to cover like this song ?
I think we’ll do some cool covering shit in future for sure, no worries
17.very good interview for us thanks for allow time.
Thank You for the interview! Hope to see You somewhere soon on our show. Cheers!
belongs to Haribo Extreme Culture
Devamını okuyun...>>
31 Ocak 2009 Cumartesi
25 Ocak 2009 Pazar
Gorelord-Zombie suicide part:666
Bu alemde en belalı tipler listesini oluştursak hiç kuşkusuz frediablo bu listede ilk 10 içinde yer alacaktır.Norveçin gün ağarmıyan,kara bulutların eksik olmadığı bir atmosferde.Pantera görmüş geçirmiş,korkudan taviz vermeyen bu gaddar haribocu gorelord,2002 yılında çıkardığı ''zombinin intiharı bölüm:666'' ile ab ve birleşmiş milletlere önemli bir konu hakkında tezini sunmuştur.
Gorelord Zombi sorunlarına 39 dakikalık bir korku müzikali ile parmak basmıştır.Tek başına Norveç gibi kazımanın nadir gözüktüğü topraklarda oldukça tehtitkar ve acımasız işlere imza atmaktadır.Albümlerinde ki nadir konuklar dışında bütün enstrumanları kendi çalmasıda tabiki ayrı bir hoş.Norveç gibi totoş ortamlarda böle gaddar müziği bir grup halinde icra eden Nattefrost ve proje olan wurdulak dışında bir kaç grup daha ya vardır yada yoktur.Genel olarak baktığımızda kim ne derse desin.Gorelord un kendine has müziği var.Ancak bu albümün ayrı bir havası ve tadı olduğunu kaçırmamak lazım.Bunun arkasındaki kişi ise tabiki hiç affı olmıyan özmü öz biraderi Fug.Bu kayıt için mikser başına bizzat kendisi geçip abisine muhteşem şekil yapmış.Çok hayırlı bir kardeş.Lemmy herkese böle kardeşler nasip etsin.
Albümü ilk elinize aldığınızda kapağa kitlenmeden dinlemeye başlarsanız eksiklik olur.Çaresiz bir zombi kendini intahar ederken manitası kıvamında bir hatun engel olmaya çalışıyor ama nafile.Zombi olmakta zor zannat.Bu kapaktan çıkarlıcak en güzel mesaj:Lucio Fulciciliktir.İçi dişi gibi olan bu nadide albümdeki madde sıralamaları ise şu şekilde;
1.The Stench Of Flesh Decomposing
2.Screams Choked To Silence
3.Dreams Of The Macabre
4.Horror Gore&Unreligion
5.Outback
6.Shrieks Of The Undead
7.Cumfucked Face Of Death
8.Four Ways To Heaven One Way To Hell
9.I Am Master Here
(Bonus)
10.Bonus Track - Alive When Fucking The Dead (Demo)
11.Bonus Track - Necrophilic Orgy In Entrails & Cum (Demo)
9 parça yanında 2 de eski demolardan bonus veriyor bize gorelord.Albümü 2 şekilde ele alabilirz.İlk 4 parça ve son 4 parça olarak.5.outback adındaki ensturumantel intro 1.bölüm ve 2.bölüm gibisinden bölüyor.Öle bir drum machine yazmışki ziller harici drum machine olduğu anlaşılmıyor.Böyle güzel groove davullarını bir vinne paul duyduk,bide gorelord.O'da burdan esinlenerek yazdı.
The Stench Of Flesh Decomposing ve Screams Choked To Silence, en black metal kovalıyan norveç evladını kanırtacak hatta bir çoğunun götünden kan getirecek kadar tehlikeli parçalar.Karlı tepelerden oslanın kıyalarına acımasızca kan kusturduğu ortada.
Dreams Of The Macabre ve Horror Gore&Unreligion,zombilerin kişisel sorunlarına değinmeye başlıyan ilk maddeler.Kendi cehenneminde yanıp kavrulanların sözcülüğünü üstlenen gorelord,İç dünyasında olup bitenleri necrophagia gitmeden önce bu işi iyice sindirmiş.
Outback kısa bir mola.Ardından çok tehlikeli işlerin geliceğini kestirmek için münecim boku yemek gerekmiyor.Her haribocu bunu rahatlıkla anlar.
2.bölümde ölümüne girişen gorelord iyice mezarlık ortamlarına akıp zombileri hayata döndürüyor.Shrieks Of The Undead nazaran ardından gelen Cumfucked Face Of Death anasının sikildiğini gören orospu çocuklarının yaşadığı durumdan beter.Akılda kalıcı,gaddar,aç kurt gibi saldıyor resmen frediblo.
I Am Master Here,norveçin efendisi olduğu kısaca dile getiriyor.Fenrizler falan kesin gorelordun mahhalesinden gecemiyolardır.Ancak bir isteğin varmı diye sormaya geliyolardır bukadar basit.
Albümün en vurucu 2. parçası i am master here.
Lafı daha fazla uzatmanın bir manası yok herşey duyulduğu gibi.Gorelord dayı bu aralar yeni albüm hazırlıkları içinde.Sabırsılıkla onu bekliyoruz.Her haribocunun arşivinde yer alması gereken bu bir nevi temele kazıma dersi olan albüm.Teknikci ve kolpa black metalcilerin korkulu rüyasıdır.
Haribo puanı:Dayı dükkan senin al istediğin kadar.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
20 Ocak 2009 Salı
Hutt - Sessao Descarrego
Berezilyanın ne kadar güzellikleri varsa bir o kadar da tehlikeler ile dolu.Bu latin ülkesinde kazıma adına yetiştirdiği sayısız grupdan son dönemde öne çıkanlardan biride Hutt.Politik karşıtlıklar ve aynı zamanda gore öğeleride içinde bulunduran bu sao paulo çocukları 2005 yılında piyasaya sürdüğü ''Sessao Descarrego'' albümü ile avrupadaki ve usa daki paşalarına göz kırpmıştır.
Adını,SODOM da adına parça yaptığı Star Wars serisindeki ünlü köle taciri jabba yani jabba the hutt tan almıştır.Grubun ilk albümü olan bu güzel kayittaki kadro ise şöyle:
Aprezzato - Vokal
Popeye - Gitar
Geléia - Bas
Marcelo - Davul
Şarkı sözleri portekizce olmasından ötürü dediklerinden net bişey anlamasakta.Müziğe baktığımızda ahlaklı,sevgi dolu konulardan bahsetmedikleri bariz ortada.Albümün kapağında ise George Romero paşanın ''Dawn of the Dead'' filmdeki kafaya machetazo yemiş zombiyi görüyoruz.İçi-dişı bir olan albümde gelelim içindeki yarım saatlik işkenceye.
1.Intro
2.Diante Do Trono
3.Golden Shower
4.Só Pessoas
5.Pra Que Paz, Se Tenho A Guerra?
6.Sala 6
7.Dia Normal
8.Parasita
9.Burduga
10.Harakiri
11.Cablo De Jabú (Nem Deus Nem Belzebu)
12.Smells Like Teen Shit
13.13
14.KKK
15.Nova
16.João Cutelo
17.Gang Das Bonecas
18.Quem Ama Espanca
19.Asco
20.Nair
21.Morto
22.Bub 2 (A Revolta Dos Miseráveis)
23.Mirtão
24.Bronson
25.Venom
26.Extermínio
27.A Ultima Esperança É A Que Morre
28.Pai, Filho, Estuprou O Santo Amém
29.Tóxico É Lógico
00:04 ile 02:37 arasında değişen parça süreleri ile gayet başarılı bir işe imza atmışlar özellikle 25.parçya dikkat VENOM.Elemanlar saygılarını sunmuşlar.Sıralama çok güzel yerleştirilmiş.Dil üstünde dondurma misali kayıyor.Özellikle üstüne basa basa sölüyorum ''Grind'' kelimesinin birebir karşılğını veriyorlar.Ha sözlük sırası olsada grindın 140. anlamı olarabilir misal olarak ancak Napalm death ilk dönemleri ve özellikle Nasum worship oldukça barız bir şekilde.Zaten bu işleri koşturmayan içinde nasumculuk barındırmıyan bir insanın sevmiyceği bir albüm.Özellikle davuldaki yaptıkları işler olsun onun üstündeki gitar tonları olsun böle dinlerken insanı keyiflendiyor.
Haribocuya sonuna kadar gideri olan albüm teknikci adam ne yapar onu bilmem.Ama kendini grind yaparıyoruz diye adlandıran kişilere madem paşaların dedikleri agır geliyor.Ozaman kendi seviyedekilerin yaptığı işleri bir göz atarlarsa nasıl birşey olduğu kavrarlar umarım.
Haribo puanı:50 paket solucan haribo.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
Etiketler:
2005,
Albüm Analizleri,
Grindcore,
Hutt,
Sessao Descarrego
18 Ocak 2009 Pazar
Napalm Death İstanbul konseri 10.01.2009
Başta böle bir duyum aldığımızda inanmamıştık ancak gerçekleşmiş olması bizi oldukça mutlu etti.O gün için en güzel haribolarımızı depoladık.Bin bir engele rağmen konser için uygun şartları kendi içimizde sağladıktan sonra geri sayım artık başlamıştı.Kemancı barda gerçekleşen bu muhteşem konsere sölenene göre 350 biletli izliyci varmış.Ancak ben öle bi kalabalık göremedim.Gargamelin birinci yaş günü dolayısıyla düzenlediği bu konser haribocular için unutulmaz bir gece oldu.
23:00 civarı sahne alan napalm death ezdi geçti.Kavurdu.Ses sistemi diğer izleiğim konserlere göre gayet iyidi.Tek solukta okuyup geçtiler diyebilirim.Parça sıralamasını tam olarak hatırlamıyorum nette bulamadım ancak aşağa yukarı şunları çaldılar.
weltschmerz
sink fast let go
instinct of survival
unchallenged hate
suffer the chıldren
fatalist
continuing war on stupidity
necessary evil
diktat
on the brink of extinction
its a mans world
form enslavement to obliteration
harmony
when all is said and done
scum
life
the kill
greed killing
you suffer
unfit earth
nazi punk fuck off
siege of power
Davulun son ayaları yapıldıktan sonra sahnede ilk yerini alan Danny herrera oldu.Şöyle bir krosları yokladı.O an kalp atışlarımın sesinin dışa vurumuydu adeta.Ardından Shane Embury,Mitch Harris ve Barney Greenway kanlı canlı kazımaya başladılar.
Ard arda bombaları 1:30 saat boyunca durmaksızın napalmleri üstümüze yağdırdılar.Barney arada bir konuşmak istesede konser alanındaki izliyicinin çoşkusundanmı desem,yaşadığı hazdanmı desem lafı kısa tutup.Alın O zaman dercesine kükremeye devam etti.
Mekanın küçüklüğünden olsa gerek fazla mosh,pogo olmadı yada ben öndeydim.O nedenle arkada olup biteni görmedim.Ben kitlenmişcesine büyülü gözlerle napalm death izliyordum sadece.
Kücüçük sahnede bukadar çoşkulu ve enerjik bir performans dahada etkiliciydi.Aklıma bir ara çok sevgili miezsko geldi.O esnada you ''suffer'' diye haykırdı barney.Etkilenmemek elde değildi.
Sıra ''nazi punk fuck off ''geldiğinde barney bizden bunu gurrurla haykırmamızı söledi.Ayaklarım yere basıyordu ama ben gök yüzündeydim.Rüya gibi bir konserdi.Artık veda vakti geldiğinde onlarda fazla istekli değildiler aslında.Kesmemiş gibi gözüküyordu yüzlerinden.Bir daha davet edilirlerse gelicekleri kesin gibi kanımca.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
Etiketler:
10.01.2009,
İstabul,
konser,
Konser izlenimleri,
Napalm Death
Hell-Born / Darkness
Polonya menşeili şeytancı kesinlikle kilise yüzü görmemiş leş HELL-BORN, belki de kariyerindeki en iyi albümü 2008 aralık ayında piyasaya sürmüş.
Az bir farkla ele gecirip bütün birkaç gün dinleyince hazır böyle death/black kırması bir albüme de bu sayfalarda yer vermek lazım deyyu karalamaya karar verdim.
Alevlere gelesice elemanların isim ve pozisyonları,
Raven - Vokal, bass gitar, davul
Les - Gitar,vokal
Jeff - Gitar,vokal
Paul - Davul
Witching Hour etiketiyle yayınlanan albümdeki parçalar,
1.Refuse to Serve
2.(I Am) The Thorn in the Crown
3.Curse Me and I Win
4.Darkness
5.In Satan We Trust
6.Submission
7.The Black of Me
8.Hellfire
9.Dead Don`t Preach
Refuse the serve, albümün introlu açılış şarkısı.
Bazı gümbürtülerin akabinde ucundan yakaladıkları ruhlu riffleri sıralamaya başlamışlar.
Özellikle bu parçadaki vokaller çok güdüsel ve ilkel ama bi o kadar da vahşi.
Mel Gibson sinema sektörüne hizmeti ve din içerikli propagandası noktasında ne denli başarılı oldu tam bilemiyoruz da The Passion of the Christ en cok keçici veya iblisci kazımacı adamlara malzeme olması açısından iş görmeye başladı.
Tam da bu filmdeki meşhur üstüne milletin doktoralar yaptığı tezler hazırladığı isanın kamçılanması enstantenesindeki sesle insanı ürperten ağar kazımasyon (I Am) The Thorn in the Crown dan bahsediyoruz.
Böyle eski toprak işleri kovalayanların kesinlikle etkileneceği bir iş cıkartmış adamlar özellikle solistin performansı cok klas olmuş.
Albüme adını veren Darkness tam da adı gibi uzak ara albümün en karanlık şarkısı aynı zamanda.
Heriflerin yaşlarını filan bilemiyorum ama direk 90'lara ait gibi duran bir parça yapmışlar kanımca konser ortamında anasını ağlatır böyle gaz şarkılar, bir de albümün genel soundu da böyle güclü ve temiz olunca biz bile burada dinlemeye doyamıyoruz..
The Black of Me, bazı yerleri hariç bu albümdeki biricik SODOM worship parça olarak göze batıyor.
Adamların bulundukları yer itibarıyla bikac kere izlemiş olcaklarını tahmin ederek takdir ediyoruz elbette kendilerini. Öyle riffi bi orta tempo calmalar akabinde 2 katı hızla calmalar ortama gaz vermeler vs vs cok klas atraksiyonlar bunlar tabi ; )
Grup hem bm hem de dm kovalayınca 2sinden de tavizsiz ve sikici unsurları başarılı sekilde karıştırabiliyorsan Hellfire gibi bir iş cıkartır masaya vurursun.
Parça kimi yerlerinde gayet seri ve gaz ama bazı yerler de özellikle dur/kalk işlere girmişler. Tekrar kendi hızına kavuşunca sanki daha enerjik gibi geliyor insana halbuki trilyon kere yapılmış şeyler bunlar.
Grubun MySpace sayfası,
http://www.myspace.com/hellbornofficial
Haribo puanı: 66 paket karışık haribo
haribo4grind /Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
Etiketler:
2008,
Albüm Analizleri,
Black Metal,
Darkness,
Death metal,
Hell-Born
16 Ocak 2009 Cuma
Carnival of souls (1962)
Bir film düşleyin.Psycho kadar vurucu aynı zamanda The Night Of Living Dead kadar korkutucu.İşte size Carnival Of Souls .Sizler için arşivimin derinliklerinden çıkardığım bu mühteşem baş yapıt haribo dil kurumu tarafından yakında raflarda yerini alıcak sözlükte ''klasik'' sözcüğünün karşıtı.
Yeni dönem Korku yönetmenleri yüksek bütçelere ve imkanlara sahipken işleri yüzlerine gözlerine bulaştırmaktan öteye gidemiyorlar.Şöyle bir tozlu rafları karıştırdığımızda ise tarih bizlere Korkunun hem görsel hemde edebi olarak en safını ve en gerçeğini sunmakta.1962 yapımı bu baş yapıt Herk harvey adındaki kansas üniversitesinde öğretim görevliği yapmış kişi tarafından yönetilmiştir.Hatta kendisinin tek uzun metrajlı ürünü diğerleri tamamiyle kısa belgesellerden oluşuyor.Çok çok az bir bütçe ile çevrilmiş.E.A.Poe hikayeleri kadar tüyler ürpertici hikaye üzerine Alfred paşayı andıran ustaca çekim teknikleri ile olayı bitirmiş.
İşin aslında Surreallist bir çizgiye sahip olan film,sonunda ohaaa bu kadar olur dedirticek kadarda süprizle dolu.Ne kadar mesaj veren korku filmlerini haz etmesemde böylesine adama Morbid Angel etkisi yapan bir filmde o mesajı havada kapıp en kısa sürede haribo eaterlar ile bir araya geldiğimizde otopsi masasına yatıracağmızdan eminim.Mesaj ise kısaca şöyle:Hİç bir şey gözüktüğü gibi değildir.Bunun dışında anladığım kadarı ile cennet ve cehennem olgusunada kendince farklı bir dilde ışık tutmuş.
Gelelim filmin konusuna Mary hery ve cici kız arkadaşları kırmızı ışıklarda karşılaştıkları şehirli züppeler ile araba yarışına girerler.Şehir dışındaki tahta köprüden geçerlerken kızların arabası köprüden aşa yuvarlanır.Kasabadaki ahali nehire yuvarlanan kızları aramak için işe koyulur.Mucizevi bir şekilde arabadan sadece mary sağ kurtulur.
Bu olay ardından mary kasabadaki sevenleri ile vedalaştıktan sonra Utahta önceden ayarladığı kilise orgculuğu işi için yola koyulur.Talihsiz kazanın ertesi günü yola çıkan genç kızı yolculuk esnasında gizemli olaylar beklemektedir.Hava karardığında yol tutmaya devam eden güzel mary beklenmedik bir anda arabanın yan camında beyaz yüzlü mendabur bir yüzle karşı karşıya kalır.Olayın şoku ile direksyonun kontrolunu kaybeden mary yoldan dışarı çıkar ancak olayı kazasız atlatır.
Utah vardığında kalıcağı motel odasının camında aynı sülüyet bellirir.Mary olanlara bir anlam verememiştir.Sabah işe başlamak için kiliseye giden genç kız ahali tarafından çaldıkları ile beğeni toplamıştır.Ancak gizemli adam kızın peşini bırakmamaktadır.Bu yeni şehire alışmaya çalışan genç kız yaşadıığı talihsiz kaza arından gözükmeye başlıyan gaddar adamı gün içinde defalarca görmeye başlar ve artık uykusuz geceler kaçınılmazdır.Onunla aynı motelde kalan john adındaki genç adamla arkdaşlık kurarlar.Bir süre geçmişten konuşan çift kahveleri bittikten sonra işleri nedeni ile vedalaşırlar.Mary alışverişe gider ve burda garip olaylar hız kesmeden süre gelir.soyunma kabinine girip çıktıktan sonra kimse onu ne görür nede duyar.Oda bi anda duyu yetisini kaybeder.Etrafta şursuzca gezinirken gene o mendabur herif gözükür ve işler normal döner.
İçinde bulunduğu tuhaf durumdan rahatsızlık duymaya başlıyan mary doktora danışır ancak aradığı cevabı bilimde bulamaz.İşler gittikçe azap verici hale gelmektedir.Bu işin üstüne gitmekte kararlı olan genç bayan şehir dışındaki terk edilmiş panayır alanına gider.Yaptışı araştırmanın ardından artık git gide dört yanı cehenneme dönmektedir.hava karamadan kiliseye dönen mary pratik yapmaya başlar.Aniden kendini kaybeder ve scary orgy çalmaya başlar.Kendine hakim olamayan mary gene o mendabur adamı görür ancak bu sefer o panaryır yerinde.Zombiler dans edip maryı aralarına almaya çalışırlar.Bu esnada rahip içeri girer ve kıza çaldığı oldukça satanik besteden dolayı bir güzel fırça kayar.Kilise çıkışında john ile buluşan mary bir şeyler içip kafa dağıtmak için şehir populer bir mekanına giderler.Kafası gördüğü garip halisilasyonlarda olan mary bir,iki düble içtikten sonra keyiflenir.Biraz sohbet ettikten sonra gecenin kalanında birlikte geçirmeye karar verirler ancak odaya gidilince işler suya düşer.John çekip gittikten sonra mary bütün gece gördüğü halisilasyonlar ile mücadele eder.Kısaca bu garip olaylar kızın resmen hayatını sikmektedir.
Ertesi gün mary utah'ı terketmek için çantasını toplar.Kız tam anlamı ile delirmiştir...Filmin sonunda olanlar Filmi izlicek olanlar için süpriz olsun.Kısaca şöyle diyebilirimki.Dananın kuyruğu bir kopuyor pir kopuyor.
Öncelikle bu filmi arşivimize eklediği için übergorewitch sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.Korku sinemasın gönül koymuş ve bunla yatıp kalkanların raflarında yerini aldığını düşünerekten.Bu batağa yeni saplanmış madurlar için izlemelerini ısrarla tavsiye ediyorum.
Haribo puanı:Hayal edemiyceğimiz kadar altın ayıcık.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
8 Ocak 2009 Perşembe
Dont look in the basement aka The forgotten(1973)
Usa topraklarından death/grind ve southern işlerinden sonra en çok taktir ettiğim iş tabiki de grindhouse ve b-movielerdir.Hollywoodun mana mesaj kaygısı taşıyan filmlerinden ziyade.İstismar ve aşırı şiddet içeren bu haribo kadar lezzetli filmler toplumun çeşitli sınıfları tarafından hakir görünsede.Haribocu için her daim baş yapıtlar arasında yer alır.Bu baş yapıtlardan bilmiyenler için bir kaç örnek;The texas chainsaw massacre,Cannibal holocaust,Cannibal ferox bu tarz filmlerin en önde bayrak sallıyanlarındandır.Ancak bu mutheşem sektör tabikide bu 3-4 filmle kısıtlı bir yapıya sahip değildir.
Sizlere bahsediceğim bugünkü korku sirkinde yer alan filmimiz ise 1973 yapımı,haribocu için ideal bir kahvealtı filmi ''Dont look in the BASEMENT''.Güzel bir konuya sahip olan bu filmizi emektar sinemacı S.F Brownrigg tarafından filme alınmıştır.Kişinin 4-5 film çekmesine rağmen çektiği her filmde oldukça sapkın içlere el altığı tartışılmaz bir konudur.Akıl hastanesinde süre gelen film grindhouse bütün öğelerini başarı ile içinde barındırmaktadır.
O zamanlar ''hallmark'' firması daha parayı vurmadan önce bu tarz 2.sınıf filmlerin yapım ve yayıncılığını üstlenmekteydi.Tabi 90'lı yıllara doğru işler değişti.Firma tepkilerden etkilenerek tarzını aile,orta seviye polisiye ve ahlak mesajlar içeren filmlere yöneldi.
Filmi şöyle bir ele aldığımızda daha başlangıçında jenerik akmadan,kan akmaya başlıyor.Bu kanlı başlangıçın ardından genç güzel bir bayan doktor bu karanlık hastanede kariyer peşine düşüyor.
Baş doktor olan Dr. Geraldine S. Masters hastanede gerçekleşenleri şöyle bir özet geçtikten sonra Charlotte Beale adındaki bu genç hemşire işe koyulur.Charlotte hastaneye geldiğinden beri bir kaç gün geçmiştir.İşler görüntü olarak yolunda gitmektedir.Her an bir şey olucakmış gibi bir hava içinde olsada bu tarz filmlerde genelde sonda patlama gerçekleşir.
İşin aslı ilk 15 dakikadan son 15-20. dk kadar bütün film olağan bir şekilde ilerler.Finalde ise artık delilerle başa çıkamayan dr.master hunharca katledilir.Charlotte kurtulur.Olan zavallı sam olur.
Mutlaka izlemenizi tavsiye ediceğim bu grindhouse baş yapıtı.Ne kelimelerle ne de sesli olarak anlatabilinecek bir yapıt.Barnescı adamın herdaim seviceği,Haribocunun başta dediğim gibi kahvaltıda izliyceği bir filmdir.
Haribo puanı:1 Tabut dolusu haribo.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
7 Ocak 2009 Çarşamba
Frightmare - Midnight murder mania
Sıcak yaz aylarında olduğu gibi soğuk ve karanlık kış geceleride korku işlerini koşturmak için gayet musayittir.Frightmare de bu soğuk kış gecelerimize ufo adındaki ısıtıcıdan daha iyi geliceği kesin.Razorback firmasının değişmez gruplarından Blood freak,Lordgore ve Engorged elemanlarının toplaşıp Firghtmare de değinmedikleri filmlere değinmiş oldukları kaçınılmaz bir durum.
Çok gaddar işlere el atmasalarda ısınma turları için ideal bir iş çıkarmışlar.Midnight murder mania adındaki albümde usa korku filmlerindeki seri katilleri adetta bir mankenlik ajansı kataloğu gibi önümüze seriyorlar.13.cuma dan tutun,Maniac,ülkemizde fazla adı geçmiyen black christmas ve new york ripper a kadar bir çok slasher filmine el atmışlar.Albümde tabi birde Misfits coverı var.Bende zaten bu yüzden sizlere bu albümü tanıtmayı seçtim.
Bu albümdeki tayfa ise şöyle;
Maniac Neil-vokal,bass,gitar
Pulverizeher-davul
Dean Stalkwell-gitar
Saw Boss-gitar
En çok dikkatimi çeken ise Maniac Neil'in Glen Benton vari vokalleri.Üsttüne üstlük yakışmışta.Genel yapı olarak impetigoculuk fazlası ile var tabi.Yer yerinden yıkılır,insana kendini imha ettirir demiyorum ancak haribocu için gideri olan bir albüm.Bikere oldukça kanlı,güzel introlar seçilmiş,impetigoculuk var işin temelinde.Bide amortiden diecidecılık eklemişler.Daha ne olsun.
11 şarkının yer aldığı albüm,hem akılda kalıcı hemde tempo düşürmeden ilerliyor.Kapanışıda Misfits ile yapıyor.Çokta başarı bir şekilde coverlamışlar.Death metalin karanlığından çok punkın o Eğlenceli havası daha ön planda.Albümün kapağında bizleri ful donanımlı bir katil karşılıyor.İlk bakışta siktiri boktan ninja kaplumbağları andırsada değil.Katilin arkasındaki mekanı korku severler çakozlamıştır zaten.Daha önce izlememiş olur,benim gibi bu işlere yeni başlıyan olur.Şöyle bir anlatıyım.Katilin arkdasında yer alan mekan.Sean S. Cunningham'ın yönetiği 13.cuma filmdeki kamp.
Albümdeki sıralamaya bir göz atalım;
1.Cropsy
2.Midnight Murder Mania
3.Thorn In Their Side (The Slumber Party Massacre)
4.Friday the 13th
5.Slasher Holocaust
6.The Prowler
7.Be My Bloody Valentine
8.Black Christmas
9.The Ripper
10.Frank Zito, The Maniac
11.Devilock (Misfits cover)
İlk parça The burning filmde adı geçen kampları basan efsanevi katilden basediliyor.Cropsy ile muhteşem bir giriş yapmışlar.Filmdeki kadar kanlı bir giriş.Merak eden arkadaş bana ulaşsın bu albümde adı geçen bütün filmler elimde mevcüt kendilerine ulaştıra bilirim.Midnight murder mania,oldukça punk vari.Bu işin Legionu olmuş tiplerin hiç hoşuna gitmiyceği dünden belli.Teknik olarakta düşük.Anca işte benim gibi dün misfitsten başka bişey bilmiyen tiplerin seviceği bir grup.Slasher holocaust albümdeki vurucu parça kelle,bacak ne varsa uçuruyorlar.Böylede bırakmıyorlar zaten albümün sonuna kadar öle gidiyor iş.En çok üstünde zaman harcanmış olan parça kesinlikle Black Christmas bu tipler zamanında autopsyde kovalamışlar.Giriş buram buram autopsy kokuyor.Ubergorewitch izlememde vesile olduğu bu muhteşem filminden elemanlarında etkilendiği çok belli.Tek solukta kazımışlar.''The ripper'' ile fulci'ye minnet ederken,''Maniac'' ise frank zitodan küçüken nekadar tırstıkları kaçınılmaz bir çekilde kazıyarak ortaya koymuşlar.
Karanlık sokakları ve kanlı katliyamları bir lunapark eğlencesi havasında anlatmak gerçekten çok zor.Maniac niel ve mahhaleden arkadaşları bu işi çok güzel başarmışlar.Dinlerken insanı hariboya aş erdiren bir albüm.
Haribo puanı:11 kova karışık haribo,misfits coverı içinde amortiden 3 er adet sosli haribo.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
Etiketler:
Albüm Analizleri,
Death metal,
Frightmare,
Grindcore,
Maniac Neil,
Midnight murder mania,
Misfits
5 Ocak 2009 Pazartesi
The Bird with the Crystal Plumage (1970)
İtalyan sinemasının geniş yelpazesinde western filmlerinden sonra en gözde ve en başarılı olanları tabikide korku filmleridir.Mario Bava,Dario Argento,Lucio Fulci,Lamborto Bava,Umberto Lenzi avrupa korku sinemasının ilk 11'ın kemik kadrosu olup aynı zamanda yüzyılın korku paşaları arasında yer alırlar.
Dario argentonun yönetiği bu slasher filmi Kendisinin ilk sinema filmi.Genç yaşta tarzını oturtan argento ilerki yıllarda kendi tekrarlıyıp kabak tadı vermeye başlasada gene bir şekilde bizleri katakulliye getirip müzikle,görüntü oyunları ile gönüllerimizi çeliyor.Tabi burda zamanın saykodelik/rock grubu Goblin katkısını unutmamak lazım oksijeni bol bir hava katmışlar.
Hiç bir gore öğenin yer almıyor.Yönetmenlik ve seneryo akıcığı ile işi koparan genç argento italyanın karanlık ve izbe sokaklarında bizelere korku ziyafeti yaşatıyor.Adeta mozerella peynir gibi uzayan hikaye,oldukça lezzetli.
''The Bird with the Crystal Plumage''adındaki filmin konusuna şöyle bir göz atalım.
Romada son üç gündür insanlık dışı cinayetler işlenmektedir.Bu cinayetlerden habersiz Sam,sevgilisini ziyaret etmek için bu tarihi güzelliklerle süslenmiş avrupa şehrinde bulunmaktadır.Gece eve dönmek üzereyken bir resim sergisindeki cinayete tanık olur ancak olaya engel olamaz.Polisi arar.Katil kaçmıştır.Genç kadın ise hayatını sam'e borçludur.Polis genç adamın pasoportuna el koyar ve bu cinayetler çözülene kadar romada kalmak zorundadır.Buraya kadar en ilgimi çeken sahne genç adamın metronom eşliğinde manitasi ile seks yapması.
Her argento filminde olduğu gibi burda da olaya tanık olan kişi polisle iş birliğinde bulunup dedektifcilik oynuyor.İki gün sonra monica ranieri adındaki madur kadının evine giden genç dostumuz.Monicanın kocası olan Alberto ranieri ile bir görüşme yapar.Burda adamın tuhaf davranışları gözden kaçmamaktadır.Sam polislerden aldığı bilgiler doğrultusunda olayların en başına döner.İlk cinayetin işlendiği antikacı dukkana gider ancak önemli bir bilgi edinemez.Katil bu arada kendine yeni bir kurban bulmuştur.Roma devşet saçmak için fazlası ile karanlık ve ısız sokaklara sahip.4. cinayet genç bir kadının evinde gerçekleşir.Olaydan bir gün sonra cinayet masası komiseri olan müfettiş morosini katil tarafından tehtit telefonu alır.
Aynı günün gecesi 1950 model bir mercedenz-benz yuruş yapan genç çifti ezme girişimde bulunur.Ancak çakal sam, julia adındaki manitasını güvenli bir yere saklar ve sarı ceketli adamdan kaçmaya başlar.Bir süre birbirlerini koştuduktan sonra kedi-fare oyununa dönen koşturmaca sarı ceketli şahısın kalabalık arasına karışması ile son bulur.Bir kaç gün sonra samde komiserinki gibi bir tehtit telefonu alır.Katil kısaca şunları dile getirmektedir.''Manitanın hayata kalmasını istiyorsan u.s.a geri dön.''Aldığı tehtit'e rağmen sam yolların peşini bırakıcak gibi gözükmemektedir.Araştırmasının ilk günlerinde gittiği bir cinayet tablosu almıştır.
Usa tam dönmeye karar verdiklerinde laz asıllı samin aklına bu tablo gelir ve bu tabloyu yapan ressam ile görüşmek için roma yakınlarındaki küçük kasabanın yolunu tutar.Ressam tam anlamı ile bir akıl hastadır.Kısa bir görüşme gerçekleştirirler.Romaya geri dönen dangoz sam olaylardan habersiz romadaki kankası olan montiye laklak yapmaya uğrar.Ancak katil güzeller güzeli julienın peşindedir.Telefon ve elektirik hattını kablolarını kesen katil caresizce genç kızı eve hapsetmiştir.
Sam son anda yetişip julie kurtarır.Artık bu saaten sonrada dönmezlerse ölümü hak ettikleri kesin.Ertesi sabah şehirde gezinen çift hayvanat bahçesine uğrarlar.Monica ranierinin evi buraya yakındır.Samın gözüne takılan evden beklenmedik bir anda çığlıklar gelir.Koşup olaya mudale ederler.Sam bir kere daha monica hanımın hayatını kurtamıştır.Eli bıçaklı alberto dengesini kaybetip camdan aşa yuvarlanır.Sonsözlerinde ise cinayetlerin hepsini üstlendiğini söler.Tabikide olması gereken gibi bu iştede bir terslik vardır.Monica,Julie ve Monti ortadan kaybolmuştur.Onların peşine düşen genç adam katilin monica olduğunu anlar ve polisinde yardımı ile hem manitasını kurtarır hemde cinayetleri aydınlatmış olur.
Böylece film mutlu sonla biter.Sam ile julie mutlu bir yuva kurmak için usa geri döner.Romada katillinden kurtulmuş olur.Genç yaşta yönetiği bu baş yapıt filmle gönüllerde tat kuran argento ilerliyen yıllarda aynı şema üzerinden bir çok farklı senaryoyu bizlere sunucaktır.Bu filmde çok fazla renk oyunu kullamasada genede bir kırmızı belirginliği var.
Ben gereksiz yere şiddeten hoşlanmıyorum,Kan tutuyor,mistik güçler inandırıcı gelmiyor dinyenlerdenseniz.''The Bird with the Crystal Plumage'' tam size göre bir film.Evet sevgili haribocular ilerliyen günlerde sizlerle bir haribo film kuşağında tekrar birlikte olucaz.Gece yatarken bir ses duyduğunuzda yatağınızdan kalkıp bakmak yerine yorganın altına saklamayı seçmeniz daha mantiklı olucaktır.Hepinize iyi seyirler....Nu ha ha ha ...Nu ha ha ha.
Haribo puanı:Bir büyük kristal kase dolusu altın ayıcık.
Lord magius/Haribo extreme culture aittir.
Devamını okuyun...>>
Etiketler:
Dario Argento,
Film analizleri,
Giallo,
Goblin,
The Bird with the Crystal Plumage
1 Ocak 2009 Perşembe
Vinne Paul'den hoşgeldin 2009
Çok sevgili Vinne Paul 2008 son 2009 ilk dakkikalarında verdiği gösteri öncesi bizler için muhteşem bir video hazırlamış.
Devamını okuyun...>>
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)